Jongin'in anlatımından
Günler geçmesine rağmen Kyungsoo'dan bir cevap alamıyordum. Bu, bana bir şans daha vermeyeceği anlamına mı geliyordu?
Bana karşı, hiç bir şey hissetmiyor muydu?
Kyungsoo ile birlikte geldiğimiz kafenin önünde durdurdum arabamı ve içeri adımladım. Buraya gelmek yurttan çıktığımda aklımda olmasa da, bir anda kendimi bu kafenin önünde bulmuştum.
İçeri girdiğim anda bakışlarım ona çarpmıştı. Kyungsoo'ya. Buradaydı, oturuyordu. Karşısında tanımadığım biri vardı ve hararetli bir konuşmanın içerisine gibiydi.
Neden buradaydı? O karşısındaki, kimdi?
Göz göze geldiğimiz anda kalakaldı öylece. Dudakları durdu. Bakışları, korkmuş ürkmüş gibiydi. Neden böyle bakıyordu? Yutkundum sertçe ne yapmalıyım? Yanına gitmeli miyim?
Karşısında oturan adam da bana döndüğünde onun yüzünü inceledim bir kaç saniye. Yakışıklı biriydi. Simsiyah giyinmişti. Hızla masaya uzandı ve masada olan şapkayı başına geçirdi.
Kyungsoo'ya döndü ve bir şeyler söyledi. Hızla kalktı ve yanımdan geçerek uzaklaştı. Yanımdan geçerken göz göze gelmiştik. Bakışları, içimi titreten bir öfkeye ev sahipliği yapıyordu.
Hızla adımladım Kyungsoo'nun yanına. Bakışları masadaydı. "Kyungsoo" dediğimde ise irkilmişti ve bakışları bakışlarım ile buluşmuştu.
O an gördüm dolu olan gözlerini. Neden böyle bakıyordu? "N-neyin var? İyi misin?" Bir kaç kez yutkundu Kyungsoo. "Neden buradasın Jongin?" Gülümsemeye çalıştım. "Kahve almaya geldim. Sen, senin bu halin ne? Neden gözlerin böyle?"
Hızla kuruladı gözlerini. "İyiyim ben yok bir şeyim." Arkamı döndüm hafifçe ve giriş kapısını gösterdim. "Oturduğun kişi, kimdi?"
"Arkadaşım." Hızla ayağa kalktı. "Ben gitsem iyi olacak." Gitmeye kalkıştığı anda tuttum kolunu. "Seni tanıyorum. İyi değilsin neyin var? Konuşalım." Kyungsoo güldü hafifçe ama samimi değildi. Hatta alaylı bile sayılabilirdi.
"Sen beni tanımıyorsun. Sen yıllar önceki Kyungsoo'yu hatırlıyorsun sadece. Ben çok değiştim. Beni sen değiştirdin. Unuttun mu?" Hızla çekti kolunu. "Gidiyorum ben." Hesabı ödeyip çıkıp gitti kafeden. Ben ise onun oturduğu yere bıraktım kendimi.
Ben savaşı yıllar önce ondan ayrıldığım gün kaybetmiştim. Onu bir daha kazanmak, imkansızdı.
******
Saati bilmiyorum. Hangi günde olduğumuzdan emin değilim. Biliyordum ama unuttum sanki.
Öyle çok içtim ki, Kyungsoo'nun gülümsesini görüyorum bar tezgahında. Tüm aklım onunla dolu.
Zorlukla çıkardım cep telefonumu cebimden. Kendime taksi çağırabilecek kadar ayıktım hala. Çağırdığım taksiyi bekledim dışarıya çıkıp. Kaldırımda oturdum soğuğa aldırmadan.
Gelen taksinin arka koltuğuna oturdum. Verdiğim adresin kendimin değil de Kyungsoo'nun evi olduğunun çok geç farkına vardım.
Arabadan indikten sonra fark ettim.
Titrek bir nefes verdim sırtımı sokaktaki ağaca yaslarken. Kapısını çalsam beni içeri alır mıydı? Suho Hyung'u arayabilirdim. Beni alması için birilerini gönderirdi.
Ama bunu yapmadım. Onun yerine Kyungsoo'nun kapısına ilerledim. Derin bir nefesin ardından çaldım kapısını. Saat gece yarısına geliyor olmalıydı. Sokakta kimse yoktu.
Ve Kyungsoo'nun evinin ışıkları kapalıydı.
Bir kaç kez daha çaldım kapıyı. Sonunda hızla açıldı. Gülümsemeye çalıştım. Nasıl göründüğümü bilmiyordum. Şaşkınlık içerisinde "Jongin?" Dedi ve hızla etrafa baktı bir kaç adım dışarı çıkıp. "Senin ne işin var burada?"
"Seni görmek istedim." Diye mırıldandım. "Beni evine alır mısın Kyungsoo-ah?" "İçtin mi sen? Kim getirdi buraya seni? Araba kullanamdın değil mi Jongin?" Başımı olumsuzca salladım. "Taksi ile geldim."
Hızla yana kaydı. "Gir içeri." Gülümseyerek adımladım içeri. Adımlarım düz değildi ama sorun da değildi.
Ardımdan gelen Kyungsoo ışıkları yaktı ve beni salona yönlendirdi. "Telefonunu ver bana suho'yu arayayım." Başımı olumsuzca salladım hızla. "Yurda gitmek istemiyorum ben."
Bakışlarını devirdi hızla. "Evine gitmen lazım Jongin." Şirin olmaya çalıştım. "Sende kalsam olmaz mı?" Hızla başını olumsuzca salladı. "Olmaz."
Salonun çıkışına yöneldiği anda bağırdım arkasından. "Görmüyor musun çektiğim acıyı! Neden bu kadar kötü davranıyorsun bana! Pişmanım hemde çok görmüyor musun?!"
Durdu ve bana döndü "ne yapmamı istiyorsun! Üstelik bana nasıl bağırabilirsin!" Hızlı adımlarla bana doğru yaklaştığında yutkundum sertçe. Gözlerimin dolmasına engel olamıyordum.
"Beni, hiç mi sevmiyorsun Kyungsoo? Birazcık bile mi?" Yutkundu sertçe. "Sarhoşsun sen otur belke burada" gidecekken tuttum kolundan döndürdüm kendime. Gücümü ayarlayamamış olmalıyım. Burun buruna geldiğimiz anda anladım onu.
Yıllar sonra ilk kez bu kadar yakındık. Yıllar sonra ilk kez bu kadar yakından bakıyordum güzel gözlerine. "Seni, çok özledim Kyungsoo."
Bakışları titredi. An ve an şahit oldum gözler gözlerinin içinin titrediğine. "U-uzaklaş" başımı olumsuzca salladım. Elimi beline sarıp daha da yakınıma çektim.
Hiç bir şey yapmadı ama uzaklaşmak adına. Elim yanağını buldu. Okşadım yavaşça güzel yüzünü. "Seni seviyorum Kyungsoo. Her zaman sevdim seni. Aptallık, aptallık ettim. Kopmaya çalıştım senden. Affet, bir kez olsun affet beni."
Gözleri doldu. Yutkunmaya çalıştı Kyungsoo. "Bunu, neden yapıyorsun? Neden, seni unutmama izin vermiyorsun?" Diye mırıldandı. "Unutma beni. Sev, lütfen."
Bakışlarım bakışlarından koptu. Dudaklarına indi ağırca. Hiç bir şey yapmadan durdu öylece. Hiç bir şey söylemedi.
Bunu izin kabul ettim. Yaklaştım öptüm dudaklarını yıllar sonra.
Yıllar sonra kavuştu birbirine hasret kalan dudaklarımız. Tüm hasret bitti. Sıkıca sarıldık birbirimize.
Dakikalarca öptüm dudaklarını. Yıllarca susuz kalmıştım sanki.
Yıllarca onsuz kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Instagram/Kaisoo
FanfictionJongin yıllar önce terk ettiği çocuğu yeni sevgilisinin şirketinde gördüğünde hayatının şokunu yaşamıştı. Text/Instagram