Ezgi yavaş adımlarla karakola girer. Korkudan elleri titriyordu ve bunu yapıp yapmamak arasında kararsızdı.
Polis: Buyrun?
Ezgi: ...Ş-şey... Ben bir şikayette bulunacaktım.
Polis: Dinliyorum.
Ezgi: Eee... Benim kocam, Yağız... Onun sicili karadır. Beni yakmaya, boğmaya, vurmaya çalıştı. Ayrıca yıllardır polisten saklanıyor.
Polis: Soyadı neydi?
Ezgi: Karataş.
Polis: Yağız Karataş... Evet, gerçekten yemediği halt yok.
Ezgi: Ondan boşanmaya çalışıyorum ama çekişmeli boşanma yıllarca sürecek.
Polis: Eşinizin başka bir suçu var mı?
Ezgi: Ayrıca benim bir yakınımı vurdu, defalarca adam öldürdü.
Polis: Gereğini yapacağız, teşekkürler.
Ezgi karakoldan çıkarken dışarıda onu bekleyen Yağız'ı görür.
Ezgi: Hassiktir. (Yağız'ın yanına gider) N'apıyorsun burada?
Yağız: Seni bekliyorum aşkım. İşin bitti mi?
Ezgi: Ne içtin sen yine? Biz boşanıyoruz farkında mısın?
Yağız: Farkındayım. (Ezgi'nin kolunu tutar) Ne yapmaya çalışıyorsun sen?
Ezgi: Bıraksana kolumu!
Yağız: Şşş, her taraf polis kaynıyor. Yürü.
Ezgi: Bana başka çare bırakmadın.
Ezgi tam bağıracakken Yağız ağzını kapatır.
Yağız: Sıkıyorsa bağır lan. Hadi! Ben sana çok aşığım-
Ezgi: Senin o boktan aşkın batsın! Bende sana çok aşığım lan! Ama sen sevilecek adam değilsin.
Yağız: Nedenmiş?
Ezgi: Neden miymiş? Kaç yıl kendini ölü gösterdin! Beni de bitirdin, kendini de bitirdin!
Yağız: Bitmedik! Sen de bitmedin, ben de bitmedim.
Ezgi: Siktir git!
Onlar kavga ederken fırtına başlamıştı. Gök gürüldüyor, yağmur yağıyor ve rüzgar esiyordu...
Yağız: Gitmeyeceğim! Sen beni sevene kadar bir yere gitmiyorum!
Ezgi: Ben seni zaten seviyorum! Sen benim içimdeki umut kırıntılarını tükettin. Gözümün önünde adam öldüren birine güvenmemeliydim.
Yağız: Kes sesini!
Ezgi: Benimle doğru düzgün konuş. (Kapının önündeki polise bakar)
Yağız: Aklından bile geçirme.
Ezgi: Tek lafımla içeride çürürsün. Hareketlerine dikkat et. (Gider)
Birkaç saat sonra
Ezgi: Polise şikayet etmekle tehdit ettim, bir şey yapacağını sanmıyorum.
Savaş: Nah yapmaz. O sana neler yaptı biliyorsun, değil mi?
Ezgi: Yapmaz... (Sendeler)
Savaş: Saatlerdir yorulmadın mı içmekten?
Ezgi: Yorulmadım, neden sordun?
Savaş: Ben izlemekten yoruldum çünkü. (Ezgi'nin bardağından içer) Zehir gibi zaten, nasıl içiyorsun sen bunu? (Telefonu çalar) Efendim hayatım?
Zerya: Savaş, nerede kaldın? Çocuklar merak etti.
Savaş: Ezgi'nin yanındayım, geliyorum birazdan.
Zerya: Tamam aşkım. (Kapatır)
Ezgi: Sen git daha geç olmadan.
Savaş: Seni bu halde nasıl bırakacağım?
Ezgi: Bir şey yok halimde. Git sen...
...
Zerya: (Gülümser) Hoş geldin. (Sarılır)
Savaş: (Güler) Çok mu özledin beni?
Zerya: Evet... İçtin mi sen?
Savaş: (Gülümser) Belki, biraz...
Kumsal: Baba!
Savaş: Kızım! (Sarılırlar) Sen neden yatmadın bu saate kadar?
Kumsal: Seni bekledim.
Ertesi gün
Can: Anne, babam nerede?
Büge: Yukarıda, uyuyor tatlım.
Can: Neden bu kadar uzun süre uyuyor?
Büge: Baban biraz hasta olduğu için dinlenmeye ihtiyacı var.
Can: ...
Büge: Can... Kim yaptı bunu, hadi söyle.
Can: Söyleyemem, korkuyorum...
Büge: Korkman gerek yok. Biz yanındayız, kimseye söylemem, aramızda kalacak.
Can: ...Dedem... O yaptı... (Ağlayarak)
Büge: Biliyordum!
Can: B-boğdu onu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli İkizler
General FictionSavaş: Barış, başka ihtimal yok. Barış: Aslında... Bir ihtimal daha var.