lee yerin, love song
"Benden ayrılacak mısın, Kim Taehyung?"
Gözlerimi onun gözlerine dikmiş bakarken bu olaya neden bu kadar dramatik yaklaştığını anlamaya çabalıyordum. "Jimin, ne saçmalıyorsun?" diye sordum ona, masanın üzerine oturmuş, ayaklarını sallandırırken kravatının ucuyla oynuyordu. "Artık benimle zaman geçirmek yerine her zaman Jungkook ilesin. Benden ayrılıyor musun?" diye sordu bir kez daha, onun bu çocuksu sızlanmalarına gülmeden edemedim. Dağılmış siyah saçlarını ellerimle düzeltmeye başladım. "Senden ayrılmıyorum, Jimin. Hafta sonunu Jungkook ile geçirmek istiyorum sadece." dedim, dudak büzerek omuz silkti.
Yoongi hyung kendini tamamen sınavlara vermişti ve onunla vakit geçirememek en yakın arkadaşımın hayatını bana adamasına neden olmuştu. "Ben de geleyim sizinle?" diye sordu, ona hayır demek içimden gelmiyordu ama sınavların sonrasında Jungkook ile iki günlük bir tatil fırsatı yakalamıştık. Anne ve babam bu hafta sonu için Daegu'ya dönüyordu, ben de Jungkook ile Busan'a yakın Oryukdo Adası'na gidecektik. Küçük bir butik otel ayarlamıştık. "Jimin..." dedim, onu kırmak istemiyordum. "Kimse beni istemiyor." derken üzgün görünüyordu. Ona kollarımı sararak durumun öyle olmadığını, neden bu şekilde davrandığını sordum.
"Yoongi hyung ile tartıştık."
Tahmin edebildiğim bir yanıt olmuştu. Jimin onun bir surat asması ile bile tamamen küçük bir çocuğa dönüşüyordu. Onu sevdiğini biliyordum. "Neden tartıştınız?" diye sordum, dalgın görünüyordu. Sevdiği insan ile tartışmış olmak onu yaralamış görünüyordu. Sandalyeye oturdum ve konuşması için beklemeye başladım. "Yoongi hyungun sınıfından bir kız ona aşık. Ben de rahatsız hissediyorum bu durumdan. Ona güvenmediğimi düşünüyor. Taehyung, ben kendimden çok ona güveniyorum. O benim her şeyim. Ona güvenmediğimi düşünmesi beni çok üzdü. Ben sadece rahatsız hissediyorum, o kadar." Jimin konuşurken ağlayacak gibi duruyordu, gözlerimi sınıf kapısına çevirdiğimde Yoongi hyung ve Jungkook'u kapıda dikilirken gördüm.
Jungkook ikisinin konuşması gerektiğini söyleyerek beni sınıftan uzaklaştırdı. Parmakları bileğimi sıkı bir şekilde tutuyordu. Merdivenleri sakin adımlarla indik. Kafeterya beklediğimden daha kalabalıktı. "Jungkook, bahçeye inelim mi?" diye sordum, hava ılıktı ve tadını çıkarmak istiyordum onunla. "Brn kahve içmek istiyorum, Taehyung. Ondan sonra inelim mi?" diye sorarken o kadar sevimli görünüyordu ki, ona hayır diyebileceğime inanmıyordum. "Tamam, sevgilim." dedim, kısa sıraya girerek beni de peşinden sürükledi. Parmakları hâlâ bileğimi sıkı bir şekilde tutuyordu. "Bir kahve ve gazoz alabilir miyiz?" Jungkook sipariş verirken beni de unutmamıştı. Üniversite öğrencisi olduğu belli olan bir genç karton bardağa kahveyi doldurdu. "Şeker ister misiniz?" diye sordu Jungkook'a, çocuğa bakmadan reddetti. O kahve bardağını aldığında ben de gazozu aldım ve sıradan ayrıldık.