🪐
Kalp ağrısı ile yaşamak çok zordu.
Birinden ilk kez hoşlanıyor olmanın heyecanını yaşayamadan onu birinin daha seviyor olduğunu, üstelik o sevginin karşılık bulduğunu görmüş olmak yataktan kalkmak istemiyor hâle getiriyordu beni. Jungkook'un uykulu yüzü gözümün önünden gitmiyor, okulun ikinci gününe geç kalmak istememe sebep oluyordu. Onu görmek istiyor, aynı zamanda ondan uzak durmak istiyordum. Annem alışverişe çıkmak hakkında babamla konuşurken daha fazla yatakta kalmanın anlamsız olduğunu bilerek kalktım. Ne yaparsam yapayım gitmek zorunda olduğumu biliyordum, annemin fikrini değiştirmek olanıksızdı. Daegu'da, kışın baskın olduğu bir adadan sonra Busan, deniz kenarına yapılmış bir yolculuk hissi veriyordu bana.
Elime tutuşturulan çörek ve termosa konan sıcak çay ile annemin peşine takıldım, geç kalktığım ve okula geç kalıyor olduğum için beni azarlamaya devam ederken arabayı çalıştırdı. Sıcak çöreğin tadı hoştu, "Babam mı yaptı?" diye sordum, beni onaylarken arabayı dar sokaktan çıkarmaya çabalıyordu. Annem ne kadar normal yemekler yapmada başarılı olsa da iş tatlı olduğunda babamı geçemiyordu hiçbir zaman. Sıcak çayı içmeye devam ederken eve uzak olmayan okul caddenin sonunda göründü. Arabadan inmek, kayıplara karışmak istiyordum ama annemin buna izin vermeyeceğini biliyordum. Dün gece yeni okulumu sevmem konusunda iyi bir konuşma gerçekleştirmişti bana. Çöreğimin kalan son parçasını da ağzıma attım, çayı bitirdim. Arka koltuğa attığım çantamı aldım, arabadan inerek otoparkın hemen yanında bulunan üç basamağı indim.
Jimin kalabalık arasında ilk dikkatimi çeken kişi oldu, sevgilisinin omzuna başını yaslamış hâlde bankta oturuyor, elindeki telefonu ile oynuyordu. Onun yanına gitmekten kaçınarak adımlarımı okul binasına yönlendirdim, sıcak hava sınıfta beklemekten kaçmak için olanak sağlıyordu herkese. Merdivenleri yavaş yavaş çıktım, zil sesi koridorda yankılandı. Kapalı sınıf kapısını açtığımda Jungkook başını sıraya koymuş yatıyor, Namjoon hemen sevgilisinin yanında oturarak onun saçlarını okşuyordu. Geri gitmek istiyordum, onları yakın görmek canımı yakıyordu. Duygular konusunda acemiydim. Kalbimde yanan ateşin sebebini tam olarak çözemiyordum. Kıskançlık, diyordu bir yanım, ona dokunmak isteyen kişi olmak istediğim için yanmaya devam ediyordu bu alev.
"Günaydın, Taehyung."
Namjoon'un sesi Jungkook'un başını sıradan kaldırmasına, bana bakarken esnemesine sebep oldu. "Günaydın." dedim çantamı sandalyemin yanına yere koyarken. Jungkook bana bakmaya devam ederken sırama oturdum, üzerimdeki ceketi çıkararak masanın üzerine bıraktım. Jimin gülerek sınıfa girdi, bana başıyla selam verdikten sonra Jungkook'un yanına ilerledi. "Her gece oyun oynamaktan ne anlıyorsun?" diye sordu, kuzeninin dağılmış saçlarını düzeltmesini izledim uzaktan. Jungkook'a uzaktan bakan biri olmak için bu hayat gelmiş hissi sardı benliğimi. Sınıf öğrenciler ile dolmaya başladı. Namjoon bize iyi dersler diledi, dudaklarını Jungkook'un saçına değdirdi. "Hyung, gitme." Onun sesini ilk duyuşum değildi lakin sızlanmasını, hafif tatlı sesi beni bozguna uğrattı. Namjoon'un elini tutmuş, yıldızlarla dizili gözlerini ona dikmişti. Nefes alamıyordum, kalbimin hızını yakalamak zordu. Her şey karmaşadan ibaretti ruhumda. "Bebeğim, tenefüste gelirim yanına." dedi Namjoon, onun elini okşadıktan sonra avuç içini öptü. Jungkook sınıftan ayrılmasını izledi, kollarını masaya koydu ve üzerine uzandı.