18' Bir varmış bir yokmuş

1.2K 158 16
                                    

daldam, flower gaze

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

daldam, flower gaze

Bir kapının önünde duruyor, zile basıp basmamak konusunda tereddüt ediyordum. Birkaç gün önce bu eve ayak basmış olmam Jungkook'un yüreğinde bir acının peydah olmasına neden olmuştu ama yapmak zorundaydı. İnsanların hisler konusunda kendini bilmeden konuşmalarından hoşlanmıyordu. Zile bastı, bekledi. Orta yaşlarında bir kadın üzerinde uzun eteği ve çiçekli tişörtü ile açtı kapıyı. "Merhaba Bayan Kim, Hyewon evde mi?" diye sordum, odasında olduğunu ve geçebileceğimi söyledi. "Kapıya gelirse daha iyi olur, bekliyorum." dedim, evin içine girmek istemiyordum. Bir anda kitabımın arasına bırakılan bir not ilişkimiz konusunda bir sınavın içine sürüklemişti bizi, aynı hataya bir kez daha düşecek kadar aptal değildim.

Hyewon üzerinde bir eşofman altı ve pembe bir tişört ile kapıda belirdiğinde beni beklemediği belliydi. Topuz yaptığı saçlarıyla duruyordu kapıda. "Merhaba." dedi, birkaç adım atarak bana yaklaştı. "Merhaba Hyewon, biraz konuşabilir miyiz?" diye sordum, bu kez kendisi beni içeri davet etti fakat reddetim yeniden. "Kitabımın arasına bıraktığın mektunu gördüm. Sana yumuşak bir şekilde davrandım, hislerini ciddiye aldım ve kendini kötü hissetmemen için seninle konuştum ama biraz sert mi olmam gerekiyordu? O notu yırtıp atmam, sana kötü davranmam mı hoşuna giderdi?" diye sordum, bir cevap bekliyordum. İnsanlara iyi davranışlar sergilemem suistimale açık bir hâle mi getiriyordu beni?

"Sana bir tek onu gördüğümü, onu sevdiğimi, ondan başkasını istemediğimi açık bir şekilde dile getirdim sana. Onu ne sen, ne de bir başkası unutturamaz bana. Aklında ne tilkiler dönüyor bilmiyorum ama beni karşına almak istemezsin, Hyweon. Benden ve ilişkimden uzak dur. Tanrı'm! Asla birine böyle bir konuşma yapacağım aklımın ucundan geçmezdi ama beni getirdiğin hâle bak!"

Karşımda ağlıyor olması, özürler mırıldanması benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Beni sevdiğini söylemesine bile katlanamıyordum. Kitabımın arasına mektup bırakmamış olsaydı, bu halleri onun için üzülmeme neden olabilirdi ama bazen tek bir düşüncesiz davranış insanlar üzerinde geri dönülemez bir tepki oluşmasına neden oluyordu. Hyewon'u kapısının önünde bırakarak uzaklaştım, bir saat içinde Jungkook ile randevum vardı. Onu bekletmek istemiyordum.

Küçük kafeden içeri girdiğimde Jungkook cam kenarında bir masada oturmuş, telefonuyla ilgileniyordu. Ona yaklaşırken gülümsemeden edemedim. Çocuksu ifadelerle ne izliyor ya da okuyordu bilmiyordum ama onu kollarıma almak istiyordum. "Sevgilim." Bakışlarını telefondan kaldırarak bana baktı. "Sonunda geldin. Neredeydin?" diye sordu, telefonu masanın üzerine bıraktı. Karşısında kalan sandalyeye oturmadan önce dudaklarımı alnına değdirdim. "Hyewon ile konuşmaya gittim." Yüzü hemen asıldı. "Asma güzel yüzünü. Onunla konuşmam gerekiyordu. Yaptığının hoş bir şey olmadığını, benim üzerimde hiçbir etkisi bulunmadığını, senden başka kimseyi sevmeyeceğimi söylemek istedim." dedim, asılan yüzü düzeldi ve gülümsedi. "Haklısın, konuşman iyi olmuş. İyi hissettirmedi bana yaptığı." dediğinde, elini tuttum, avuç içini dudaklarıma götürerek öptüm.

pervasız serenad' taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin