jvke, golden hour
Kalemin masaya vuruş sesi sinirimi bozuyordu. Masanın diğer ucunda oturmakta olan adamın elindeki kalemi masaya vuruşu, önündeki kâğıtlara bakarken olan dalgınlığı odadan kaçıp gitmek istememe neden oluyordu. Neden buradaydım? Bu adam neden yüzüme bakmak yerine kâğıtlara bakmaya devam ediyordu? "Kalemi vurmayı kesebilir misiniz?" diye sordum, sinirlerime dokunuyordu tekrarlanan ses. Bakışlarını bana çevirdi, gözlerindeki koyu renk içimi titretti. Yutkunamadım. "Kim Taehyung." dedi, sesinde hiçbir his yoktu. "Rehberlik konusunda ne düşünüyorsun?" Hiçbir şey, demek istiyordum. Kendi yoluma gitmeyi seviyordum, insanlardan öneri ya da destek almak benim isteklerim arasında bulunmuyordu.
"Bana destek ve önerilerde bulunmanız gerektiğini biliyorum Bay Han fakat ben sadece gitmek istiyorum."
Bay Han gözlerini benim bakışlarımdan kaçırmak yerine dikiyor, dilimin damağımın kurumasına neden oluyordu. "Taehyung, ne olmak istiyorsun?" diye sordu Bay Han, sandalyesinde arkasına yaslandı. Kalemi masaya vurmayı kesmiş olsa da parmaklarının arasında döndürmeye devam ediyor, dikkatimi dağıtıyordu. "Edebiyat üzerine yönelmek istiyorum. Ben kendimi sadece yazmakta ve okumakta buluyorum. Hayatımı bu yöne çevirmekte bir sakınca görmüyorum." dedim, ne okumak istediğim konusunda net olmasam da edebiyat konusunda kendimi ilerletmek, her şeyi bilmek istiyordum. Okuduklarımı anlamak, yazarı anlamak, kelimelerini anlamak istiyordum. Bay Han bana bakmaya devam ediyor, benim gözlerimi kaçırmama neden oluyordu.
Odadan çıkma isteği boğazıma dolanıyor, nefesimi kesiyordu. "Ne istediğini biliyor olmak çok güzel, senin yaşındaki biri için büyük bir adım." Rehberlik odasında bulunmaktan nefret etmemin nedenlerinden biri de buydu. Kendimi bulmuş olmanın övülmesinden hoşlanmıyordum. On yedi yaşına gelen birinin bu olgunluğa erişmesinin ardında kalanları kimse görmek istemiyordu. Ben nasıl bu hâle gelebilmiştim? Ne görmüştüm? Kendimi nasıl bu kadar geliştirebilmiştim? Ne Bay Han, ne de eski rehberlik öğretmenlerimden biri bu konuda benimle konuşmak istemişti. İçime atıyor olmamın sebebi buydu. "Bay Han, çıkabilir miyim?" diye sordum, konuşmanın bir yere varacağını sanmıyordum.
"Kim Taehyung. Neden insanlardan kendini uzak tutmak için bir çaba sarf ediyorsun?"
Ayaklanmış, odadan çıkmaya kendimi hazırlamıştım. "Sen kendini insanlardan uzak tutmak istiyor sanıyorsun ama hayır, sen insanlardan kaçıyorsun. Neden? İnsanlar sana ne yaptı? Neden korkuyorsun?" Bay Han bana öylesine dikkatle bakıyordu ki, bir kez daha nefesimi kesti. "İnsanlardan kaçmıyorum." demiş olsam da ikimiz de yalan olduğunu bilecek kadar gerçeklerin farkındaydık. "Sevilmekten mi korkuyorsun? Sevmekten mi? Sevdiğin insanları kaybetmekten mi?" diye sordu bu kez, ellerimin titremesine engel olamıyordum. Bay Han hiç beklemediğim bir anda beni vurmuştu. Sevgi konusunu açacağı aklımın ucundan geçirmemiştim. Derin nefes alıp verdim. "Hiçbir şeyden kaçmıyorum, derse gitmeliyim." dedim, kapıyı kapattım ve koridorda durdum.