lana del rey, say yes to heaven*
Jeon Jungkook'un kafamı karıştırmasını seviyordum.
Onu kollarıma almayı, saçlarını sevmeyi, öpmeyi, aptalca bir konuyu saatlerce tartışmayı, kıskançlıklarını ve ona dair her şeyi öylesine seviyordum ki bir süre sonra onun sevgisi; kendimi sevmemi sağlamıştı.
Dönem sonuna iki gün kalmıştı ve derslerimin pek parlak sonuçlara sahip olduğunu söyleyemezdim ama bunu dert etmiyordum. Üniversiteye girmek benim için hayati önem taşırken bir anda seçeneklerimin gerisine kaymıştı. Ailem, sevgilim, arkadaşlarım benim için inanılmaz bir değer ve öncelik çemberinin içine girmişti. Bana ders çalıştırdıkları zamanlarda Namjoon hyung ile sanat konuşurken, Yoongi hyung ile sporlar üzerine konuşmuş, Hoseok hyung ile resimlerden ve çizimlerden bahsetmiştik. Seokjin hyungun olgun kişiliğinin yanında en soğuk ve bayat esprileri de ondan öğrenmiştim.
Jimin ise...
En yakın arkadaşım oluvermişti bir anda. Yaşlarımızın aynı oluşu, aynı sırayı paylaşmamız, benim Jungkook'a duyduğum hislere olan saygısı ve bana yaklaşımı neticesinde kendiliğinden peydah olmuştu. Tüm arkadaşlarının yanında benim için, "Taehyung en yakın arkadaşım oldu artık, ruh ikizim, o olmadan yaşayamam." dediğinde beni mutlu etmişti, sevildiğimi hissediyordum. Her zaman ailemin sevgisinin zoraki, oğulları olduğum ve bitmek bilmez hastalıklarımdan dolayı olduğuna inandırmıştım kendimi. Sıkıcı ve içime dönük kişiliğimi kimsenin sevmeyeceğini düşünmüştüm ama bir şeyler değişmiş ve farklıydı, onların sevgisi beni kendime getirmişti. Beni anlamışlar, arada sustuklarımı kabul etmişlerdi.
Jungkook'un sevgisi hakkında söyleyebileceğim tek kelime bulamıyordum. Birbirimizi çok güzel tamamlıyorduk. Benim önceliklerimden biri hâlini alalı çok olmuştu. Bay Han haklıydı. Sevgiden korkuyor ve kaçıyordum. Sevginin beni güçsüz düşüreceğine inanıyordum lakin belki de elimden tutacak olan oydu. Sevgi beni kendime getirecek, iyi hissettirecekti. Jungkook'un varlığı bile bana güç veriyordu. Bay Han ile yaptığımız konuşmanın üzerine afalladığım günler olmuştu. Korkmuş, kriz geçirme evresine gelmiştim fakat Jungkook elimi tutmuş, beni hiç bırakmamıştı.
"Cuma akşamı ne yapıyoruz?"
Namjoon hyung hemen karşımdaki sandalyeye otururken sordu. Okulun son günüydü ve her dönem sonunda küçük bir parti yaptıklarından bahsetmişlerdi. "Bilmiyorum, bu kez benim evime gelmeye ne dersiniz?" diye sordu Seokjin hyung, üniveristeye giden bir sevgilisi olmuştu ve bizimle tanıştırmak istiyordu. "Olur, geçen sene sonu bizim evdeydi." dedi Hoseok hyung, onlar neler alınması gerektiği hakkında konuştular. "En başından uyarıyorum, evimde sevişmeye kalkan olursa kapı dışarı ederim. Sevgililer aynı odada uyuyamaz. Benim sevgilim kalmayacak zaten." Seokjin hyungun uyarısı diğerlerinin gülmesine neden olurken yenu çift olan Jungkook ve beni utandırmıştı. Jungkook hemen yanında oturan Namjoon hyungun koluna girdi, "Ben abimle* uyurum zaten." dedi, Namjoon hyung onun saçlarını karıştırdı. Jimin de benimle uyuyacağını dile getirdi. "Taehyung sevimli bir ayıcık gibi ona sarılarak uyumak harika olacak." dedi neşeyle, Jungkook bir an kıskançlık dolu bir bakış attı ona.