-
Onun sözlerini kafamın içerisinde nereye oturtmam gerektiğine anlam veremiyordum bazen, karşımdan kalkmış ve sırasına geçmişti. Önündeki matematik kitabına anlamsız bakışlar atıyor olsa da ona bakmadan duramıyordum. Benim için yasak olmasına rağmen sınıfa yemek getirmiş, tüm hâl ve tavırlarının sebebinin beni kıskanmış olmasından dolayı olduğunu dile getirmişti. Önümdeki yemek tepsisine gözlerimi diktim, canım bir şeyler yemek istemiyor olsa da Jungkook benim için getirmişti ve onu üzmek istemiyordum. Arkama yaslanmış, yavaş bir şekilde yiyordum yemeği. Jungkook hâlâ kitabın sayfalarını çevirmeye devam ediyordu. Namjoon hyung kapıdan girerek ilk bana, sonra Jungkook'a baktı. Onun yanına giderek boş sandalyeye oturdu, ikisi sessiz duruyor olsa da Jungkook'un gergin olduğunu hissedebiliyordum.
Yemekleri bitirdiğimde tepsiyi önümden uzaklaştırdım, Jungkook götürmek için ayağa kalkacağı sırada, "Ben de sınıfa gideceğim, geçerken bırakırım." dedi Namjoon hyung, ona teşekkür ettiğimde gülümsemekle yetindi. Aramızdaki tuhaf sessizliği nasıl bozacağımı bilmiyordum, Jungkook'un beni kıskanıyor olması heyecanlanmama sebep olurken zihnimin gerilerindeki bir ses beni durdurmak için bağırıyordu. Kıskançlığın sadece arkadaşça olduğunu haykırıyordu bana. Anlam veremiyordum, neden arkadaşça kıskançlıkta benim bir sevgilim olmasından endişe etsindi ki? Aklım oldukça karışık bir haldeydi, zil çalana kadar sessizliği ikimiz de bozmadık. Onun aklından geçenleri, benim hakkımdaki düşünceleri, kalbindeki yerimi net bir şekilde bilmek istiyordum.
Beni korkutan bir yanı da vardı bu durumun, okul bittiğinde çekip gitmek istiyordum. Üniversiteyi başka bir ülkede okumak liseye başladığım andan beri kafamda kurduğum bir gelecekti. Kendime ait bir dünya kurmak istiyordum. Jungkook'un hisleri tahmin ettiğim ve kalbimin hızlanmasına sebep olacak yöndeyse, ne yapacaktım? Başımı sıraya, kollarımın üzerine koydum. Gözlerimi kapatarak sakinlemeye çabaladım. Hayalimde Bach'ın senfonilerinden birini çalıyordum piyanoda. Notalar gözümün önündeydi, müziği kulaklarımda duyabiliyordum. Klasik ve caz müzik, her zaman benim düşüncelerimden, bazen kendimden bile kaçış noktalarım olmuştu. Beni rahatlatıyor, hayalini kurduğum kendime ait dünyanın içine sokuyordu.
"Rolleri mi değiştirdiniz?"
Jimin'in sesi kalabalıklaşmaya başlayan sınıfta yankılanırken başımı sıradan kaldırmadım, kendi dünyamdan hoyratça sökülüp alınmıştım. Bir kez daha girmek için çabalıyordum ama gürültü dolu sınıf buna pek izin vermiyordu. Edebiyat dersiydi, öyle olduğunj hatırlıyordum hayali bir şekilde. Jimin'in parmaklarını ensemdeki saçlarda hissettim. Yumuşak dokunuşlarla okşuyordu, rahatlayarak bir kez daha, bu kez Vivaldi'nin Rosmira'ya odaklanmaya çabaladım. Yön değiştirmek kolaylaştırdı, çok fazla keman konusunda bilgili değildim ama notaların yerlerini iyi biliyordum. Kısa bir eğitim alma şansım olmuştu. Öğretmenin girdiğini, benim neden yatıyor olduğumu sorduğu müziğin arka planında duyuluyordu. "Biraz hasta." dedi Jungkook, öğretmen revire gitmem gerektiğini söylerken Jimin gerek olmadığını dile getirdi. Beni anlıyor muydu, merak ediyordum. Jimin'in eli durdu, ensemden çekildi, üzerime bir ceketin bırakıldığını hissettim.