23' İlk ilişki bulutları

869 110 6
                                    

lucia, your flower language

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

lucia, your flower language

Bir ilişki içinde olmanın güzelliğini, biri tarafından sevilmenin mutluluğunu, birini seviyor olmanın tatminini yaşıyordum. Jungkook kollarımın arasında Jimin ile çocukluk tartışmalarından birini anlatırken onu dinliyor, arada saçlarını okşuyordum. Mutluluk bulutu üzerimizde geziniyordu, damlalarını serbest bırakarak bizi ıslatmasından korkuyor olmama rağmen sakinleşmeye çabalıyordum. Kötü düşünceleri uzak tutmaya çabalamak zor geliyordu. "Sonra bana tekme attı. Karnımın nasıl acıdığını hâlâ hatırlıyorum." dedi Jungkook, dizlerimdeki başını hareket ettirerek gözlerini bana dikti. "Birbirinize sürekli vurmaktan zevk alıyormuşsunuz." dediğimde kahkaha attı, başını sallayarak onayladı.

"Aynı yaşlardaki iki erkek çocuğunun biraz kavga ederek büyümesi normal. En azından halam öyle diyordu ve kavgalarımıza karışmıyordu. Namjoon hyung ne zaman gelse biraz uslu çocuklar olmamızı söylerdi."

Çocukluğundaki mutlu anıları dinlemeyi seviyordum. Jungkook için mutluluk zor bulunan bir duygu olmuştu. Anne ve babasının ayrılığı, babasının çekip gidişi, annesinin bir hastaneye yatırılışı derken kolay olmayan, halasının evinde büyüdüğü bir çocukluktu. Mutlu anıları hak eden bir çocuktu. Onu ilk gördüğüm andan beri kalbimi ele geçiren gözlerindeki parıltıları seviyordum. "Sen de Namjoon hyung gibi sakin bir çocukluk geçirmişsin." dedi bana, gülümsedim. "Bana bakabilecek insanların yanındayken şımarıyordum. Okulda ya da sokakta oynarken temkinli olmam gerekiyordu ama büyükannem yanımdayken koltuktan koltuğa atlardım." dediğimde o anları görmek istediğini söyledi. "Ben bir keresinde o koltuklardan birine atlarken düşmüştüm, Jimin öldü diye başımda ağlıyordu." Jungkook korkunç bir olayı bile kahkaha atabileceğim şekilde anlatabiliyordu.

Biraz daha uzanmaya devam ettikten sonra ona piyano çalmamı istedi. "Piyano çalmamı neden bu kadar seviyorsun?" diye sordum ona dönerek, omuz silkti ve yanıma oturdu. "Halam her zaman bize piyano çalardı. Ben ağladığımda, kendimi yalnız hissettiğimde, kaçmak istediğimde... Jimin ve beni salondaki koltuğa yatırır, üzerimizi örter, uyuyana kadar piyano çalardı. Huzurlu hissederdim. Jimin ve ben birbirimize sarılırdık. İkimiz için de piyano huzur dolu bir uykuya dalmaktı. Yoongi hyungu piyano çalarken görünce aşık olması da bu yüzden. Onda huzuru buluyor." diye açıkladı, Jungkook'un benim varlığımla huzur bulduğunu o an anladım.

Parmaklarım gelişigüzel notaların üzerinde geziniyordu. Aklımda henüz bir parça yoktu. Öylesine sesler çıkarıyordum. Jungkook başını omzuma doğru yaslamış, gözleri hafif kapalıydı. Dudaklarında tatlı bir tebessüm vardı. Bach çalmaya başladım. On yaşlarında öğrendiğim melodi az buçuk aklımdaydı. Notaları doğru sırada çaldığımdan emin değildim. Aklımda kalan melodiye göre devam ediyordum. Arada yanlış notaya bastığımın ya da ritmi kaçırdığımın farkındaydım ama önemsemiyordum, Jungkook benim yanımda olduğu sürece önem arz eden tek şey sevgilimdi. "Senin yanına Daegu'ya geldiğim zamanı hatırlıyor musun?" diye sordu birden; ilk kez birbirimize tamamen açık olduğumuz, birbirimizi tanıdığımız, dudaklarımızın da ruhumuzun uyumuna eşlik ettiği o zamanı nasıl unutabilirdim?

pervasız serenad' taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin