Güneşli bir havanın olduğu Busan sahilinde el ele yürürken nasıl bir gelişim gösterdiğim hakkında düşünmeden edemiyordum. İnsanlarla konuşmaktan çekinen, onlara yaklaşamayan ve hayatının tamamını yalnız geçireceğine inanan ben aşık olmuş ve değişmiştim. İyi bir değişim olduğunu söyleyebilirdim. İnsanlarla konuşabiliyor, şakalaşıyor, onların şakalarını anlayabiliyordum.Geçen hafta içinde uzun zamandır düşmeyen bağışıklığım bir anda dibi görmüştü ve gözlerimi bile açamayacak duruma gelmiştim. Serumlar, iğneler, takviye edici besinler eşliğinde üç günün sonunda yataktan dışarı adım atabilecek kadar iyileşebilmiştim. O anların hiçbirinde yalnız değildim. Annem, babam, Jimin, Namjoon hyung, Seokjin hyung, Yoongi hyung, Hoseok hyung ve Jungkook... Başımdan ayrılmamışlardı. Hoseok hyung yetenek sınavına girmiş, soluğu benim yanımda almıştı. Jungkook bir an olsun elimi bırakmamıştı. Jimin ve Jungkook'un ailesi aramış, bir ihtiyacımı, olup olmadığını sormuşlardı.
Jungkook hikâyede anlattığı şövalyeye dönüşmüş, beni iyileştirebilmek için elinden geleni yapmıştı. Ona her zaman minnettar olacaktım. Hoseok hyungun sınav sonucu bugün açıklandı ve Seoul Ulusal Üniversitesi'nde okuyacağı kesinleşti. Sevinç çığlıkları içinde onun bu başarısını kutlarken Jungkook ile göz göze gelmiştik. Namjoon hyungun hedefi de aynı üniversiteye girmek, tıp okumaktı. Başaracağını biliyorduk. Yoongi hyung sınav sonucu ne olursa olsun Busan'da kalmak istiyordu. "Ben Jimin'den bir saat bile ayrı zor kalıyorum, bir sene geçiremem." diyerek bizi susturmuştu ama Jimin'den herkesin içinde bir öpücük kazanmıştı.
Seokjin hyung da büyük ihtimal ile Seoul sınırları içinde bir üniversiteye girebileceğini söylüyordu. Üçü ev tutacaklardı ve istediğimiz zaman onları ziyaret edebileceğimizi söylüyorlardı. "Siz liseli bebekleri ağırlamak harika olur." diye bize takılması hoşumuza gidiyordu. Bugün ilk kez yataktan çıktığımda okula gelebilecek kadar kendimi iyi hissetmiştim. Jungkook birkaç saat beraber vakit geçirmeyi teklif ettiğinde reddetmem imkânsızdı. Sabahları okula geliyor, benim için notları en ufak ayrıntısına kadar tutuyor, okuldan sonra hasta bedenimi doğrultabildiğim yatağımda bana anlatıyordu. O anlar gözlerimin dolmasına ve ona daha çok aşık olmaya engel olamıyordum.
"Biraz yoruldum, bir kafeye oturalım mı?"
Jungkook bakışlarını bana çevirdi, uzun zamandır yürüdüğümüz için özür dilediğinde önemli olmadığını söyledim. Sahilin içerisinde bulunan kafelerden birinin içine girdik, karşılıklı oturduk. Jungkook kendi için kahve isterken benim için de içerisine biraz bal atılmış ıhlamur istedi. "Seni iyi görmek beni mutlu ediyor." dedi Jungkook, onu günlerdir endişelendirdiğimin farkındaydım. "Üzgünüm, ara sıra oluyor böyle ataklar ve ancak dinlenerek geçirebiliyorum. Seni korkutmak istemezdim." Jungkook gözlerimin içine bakarken dünya benim için duruyor, başka insanların önemi kalmıyordu.
"Biliyorum. Ben sadece seni iyi gördüğüm için mutluyum, o kadar. Her hâlini sevdiğimi söylerken şaka yapmıyorum Taehyung. O hasta Taehyung'u da seviyorum ve ona bebek gibi bakmak hoşuma gitti. Senin suçun olmayan konu yüzünden üzülme, ben sana hep bakarım."