lana del rey, love song
-
Seokjin hyungun evinde sabahladığımız gece hayatımın hatırladığım en güzel zamanlarından biri olacaktı. İlk kez bir arkadaşımın evinde kalıyor olmanın yanında bir şeyleri düşünmeden kendim olabildiğim nadir zamanlardan olmuştu. Jungkook'u kollarımın arasına almış, onlarla şakalaşmış, ilk kez içki denemiş, anlamı olmayan hikâyeler anlatmıştık. On yedi yaşında olmayı tam anlamıyla o gece tatmıştım. Jimin hepimiz için ilginç şapkalar ve taçlar bulmuştu. Jungkook tavşanlı bir şapka giyerken benim başımda kaplan kulakları olan bir taç vardı. Jimin ikimizin fotoğrafını çekmiş, aktif olmadığım sosyal medya hesabıma atmıştık.
Jungkook abisi yanımızda olmasına rağmen ona aldırmadan birkaç kez öpmüştü dudaklarımı. Birbirimize karşı daha açıktık. Sözlerimiz ve davranışlarımız netti. Mutluydum. Birkaç aydır tanışıyorduk ama ailem olmuşlardı. "Sizin resminizi yapacağım, Jimin fotoğrafı mutlaka bana at." dedi Hoseok hyung, ona minnettardım. "Hyung, sen bir tanesin!" dedi Jungkook, kollarımın arasından çıkarak ona kocaman bir sarılma verdi. "Önemli değil, Kook. Güzel duruyorsunuz." dedi, Namjoon hyung onu bir kez olsun çizmediğine dair yakındığında öperek susturulmak zorunda kaldı.
Jimin ve ben aynı yatakta uzandığımız sırada gözlerimi kapatmak zordu. Mutluluktan uyuyamamak tuhaf geliyordu. Jungkook yan odalardan birinde abisiyle uykuya dalmış olmalıydı. Jimin elindeki telefonu bırakmış, çoktan uyuyakalmıştı. Kendi telefonumu elime alarak sosyal medyada gezinirken kapının açılma sesini duydum. "Uyudun mu?" diye sordu Jungkook fısıltıyla, gözlerimi telefondan ona çevirdim. Aralık kapıdan hafif bir ışık odaya sızıyordu. "Bizim için sıcak çikolata hazırladım, balkonda içelim mi?" diye sordu bu kez, tek kelime etmeden telefonumu bıraktım ve yataktan çıktım.
Evin tek balkonuna salondan çıkılıyordu. Hoseok hyung ve Yoongi hyung salondaki koltuklarda uyuyorlardı. Jungkook iki beyaz kupayı balkondaki sehpanın üzerine bırakmıştı. "Neden uyuyamadın?" diye sordum ona, karşılıklı sandalyelere oturduk. "Bilmiyorum, uyku tutmadı. Biraz içtiğim için uyurum diye düşünmüştüm ama olmadı." dedi gülümseyerek, ben de ona gülümsedim. "Benim kollarımda uyursun belki." dedim, Jungkook'un gülümsemesinde beni mutlu eden bir şey vardı. Yüreğimi ısıtıyor, ruhumu kanatlandırıyordu. Onun yanında hiç olmadığım kadar iyi hissediyordum. "Taehyung." diye mırıldandı Jungkook, gözlerini benim gözlerime dikti ve derin nefes alıp verdi.
"Beni terk etmeni istemiyorum."
Bu konunun nereden çıktığını bilmiyordum. Onu terk edeceğimi düşünmesine neden olan neydi? "Jungkook..." İsmi dudaklarımdan döküldüğü anda daha fazla konuşmamam için susturdu beni. "Babam iki hayat yaşadı. Onun için önceliğin kendim olmadığını fark etmek beni bitirdi. Annem için öncelik babamdı. O bizi bıraktıktan sonra, ya da biz mi omu bıraktık bilmiyorum, benim de annem için bir önemim kalmadı. Halam ve eşi dünyanın en iyi insanları ve bana iyi birer anne-baba oldular ama onların hayatında da öncelik olmadığımı biliyorum. Jimin... Ondan emin değilim ama Yoongi hyung bazen beni geçiyordur." Jungkook son sözlerinde kıkırdadı, ben de dayanamayarak güldüm. "Senin hayatında öncelik olacağımı düşündüm. Arkadaşlık ve aile bağlarının arasına sızılabilecek bir boşluk vardı ve ben o boşluğu doldurarak "o kişi" olabilirdim." diye devam etti, şimdi o kişi olamayacağından mı endişe ediyordu?