22 | IŞINDAN IŞIĞA - B e i s

39 8 12
                                    

Daha fazla yolun kenarında durmayarak yolculuğumuza devam ettik. Ben yolculuğun geri kalanını olanların yorgunluğu yüzünden uyuyarak geçirdim. Toprak geldik diye uyandırmasa daha da uyurdum muhtemelen.

"Yarın okulda görüşürüz güzelim."

"Görüşürüz." deyip arabadan indim ve Toprak'ın gidişini izledim.

Onunla geçirdiğim her vakit sanki rüyadaymışım gibi hissettiriyordu. Yolculuğumuz silahlı saldırıyla mahvolsa da Toprak sayesinde kendimi biraz daha iyi hissetmiştim. Ona sarıldığımda, kokusu burnuma ulaştığında tüm dünyadan soyutlanıyordum sanki ve tüm acım anlık da olsa son buluyordu. Kalbimi sıkan gizli bir el yok oluyordu onunla olduğumda. Canımı yakan ne varsa beni canına katıyordu ve ağrılarıma merhem oluyordu.

Telefonumun zil sesiyle onu düşünmekten çıktım. Cebimdeki telefonu çıkarıp aramayı açtım.

"Efendim babacığım?" dedim yorgun bir sesle.

"Nasılsın çiçeğim?"

"Yol yorgunluğu var üstümde ama iyiyim." dedim kendimi kandırmak istiyormuşum gibi. Olanlardan sonra iyi olamıyordum ve bence babam da bunu biliyordu. "Sen nasılsın?"

"İyiyim Elhamdülillah." dediği sırada kızlarla birlikte asansörle yukarı çıkıyorduk. Biz Toprak'la geldikten on dakika sonra kızlar gelmişti ve bu sıra Toprak gitmişti, beni ise babam aramıştı.

"Vardınız değil mi Ankara'ya?"

"Yenice vardık. Pek güzel bir yolculuk olmasa da gelebildik en sonunda." dedim burukça. Asansör kapısı açılınca kızlarla birlikte evimize yöneldik.

"Ben de hem hatırını sormak hem de malum meseleyi konuşmak için seni aramıştım." dedi babam biz kızlarla eve yeni adımımızı atarken. "Müsaitsen konuşalım mı?"

"Baba eve daha yeni geldik de sonra konuşsak." dedim ve trençkotumu çıkarıp odama geçtim.

"Sen ne zaman istersen canımın içi. Görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz." deyip telefonu kapattım.

Ruhumun yorgunluğu bedenime vurmuştu. Kendimi öyle halsiz hissediyordum ki hiçbir şey yapacak gücüm yoktu. Yine de kendimi zorladım ve duşa girdim. Sıcak su beni rahatlatır diye düşünüyordum fakat yanılmıştım. Bedenimin yorgunluğu geçmiyordu. Üstelik bacaklarım ve başıma ağrı girmişti. Duştan çıktıktan sonra pembe tavşanlı pijamalarımı giydim. Bir ağrı kesici aldım ağrılarımı geçirmesini umarak.

Saçlarımı kurutup yatağıma geçtim. Her ne kadar arabada uyumuş olsam da güzel bir uykuya ihtiyacım vardı. İkindi yarım saat önce okunmuştu, uyursam kerahat vaktine kadar uyuyacaktım. Kerahat vaktinde uyumak insana zarar verdiğinden mekruhtu. Bazenleri kerahat vaktinde uyuyakalıp geri kalktığımda kendimi daha da yorgun hissediyordum. Bu yüzden ve dini hüküm olarak o vakitte uyumamayı tercih ediyordum.

Alarmımı kerahat girmeden beş dakika öncesine kurup başımı yastığıma gömdüm ve yorgunluğun verdiği bitkinlikle kolayca uyudum.

***

"Sanırım artık detaylıca anlatmam gerekiyor." dedim telefonun ucundaki babama.

YAĞMUR SUYU VE TOPRAK KOKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin