Hayat bazen mutluluğu bizim ayaklarımıza getirir, bazen de bizim mutluluğu yakalamamızı isterdi. Kimi zaman çabalasak da mutluluk vermezdi bize. İşte o zamanlarda bir umuda tutunmayı ve her şeyin bir zamanı olduğunu, mutluluğun er ya da geç bizi bulacağına inanmalıydık. Mutluluk çok uzakta değildi ve hayat bizi buna inandırmak için elinden geleni yapıyordu.
Şu an içimdeki heyecanın ve mutluluğun tarifi yoktu. Sonunda hafta sonu gelmişti ve bir saat sonra İzmir'ime kavuşacaktım. İzmir'e kavuşmakla beraber ona kavuşabilecek olmanın heyecanı içimde tatlı bir rüzgar gibi esiyordu.
Toprak'ın bizde kalmasının üstünden geçen üç gün içerisinde teyzem ve amcamla onun hakkında konuşmuştum. Bizde tüm gece kaldığını söylediğimde amcam bunu bildiğini ve Toprak'ın yiğit birisi olduğunu söylemişti. Teyzemin evlilik için bakış açısı değişmişti, amcamın bunda etkisinin olduğu apaçık belliydi tabi.
Bugün beni istemeye geleceklerdi ve her şey konuşulup bir karar alınacaktı. Bu kararın olumlu olacağı belli olsa da içimde ufak bir korku gezmiyor değildi. Toprak'a göre bu iş çoktan olmuştu ve her şeyin yoluna gireceğini söylüyordu.
Telefonumdan saate baktığımda saatin öğlen bir buçuk olduğunu gördüm. Saat yedide yola çıkmıştık ve altı buçuk saattir yoldaydık. Amcam uçakla gelin dese de ben uzun yol yolculuklarını sevdiğim için gerek duymamıştım, kızlar da bunu sorun etmemişti.
Tuğba ve Ebrar uyuyorken Sahra ve ben uyanıktık. Ben cam kenarında otururken yanımda Sahra, onun yanında Ebrar ve diğer cam tarafında Tuğba oturuyordu. Fikret abi arabayı sürerken Emir abi Ankara'da kalmıştı.
Gözlerimi dışarıdan çekip Sahra'ya baktığımda kitap okuduğunu gördüm. Dostoyeveski'nin Beyaz Geceler kitabını okuyordu fakat benim anlamadığım nasıl midesi bulanmadan okuyabildiğiydi. Ben de yanıma kitap almıştım ama araba hareket halindeyken okuyamıyordum, hemen midem bulanıyordu.
Okuduğu sayfayı bitirmiş olacak ki kitabı kapattı ve kucağındaki çantasına koydu.
"Nasıl miden bulanmadan okuyabiliyorsun ki?" dedim hayretle. "Benim hemen midem bulanıyor arabada."
"Bilmem." dedi bana dönerek. "Eskiden ailemle çok tatile çıkardık ve yolda hep kitap okurdum. Alıştığım için midem bulanmıyor sanırım."
Başımı salladım ve kulağıma kulaklığımı takıp şarkı dinleyerek yolu izlemeye koyuldum.
Masmavi az bulutlu gökyüzü ve gülümseyen güneş... Kulağımda çalan şarkıyla beraber ben de gülümsedim ve camı açtım azıcık. Martta olmamıza rağmen hava pek sıcak değildi bu yüzden camları açmamıştık fakat birazcık açık dursa fena olmazdı.
"Ah yolumuz uzun.
Ah kırlangıçlar gibi."Can Kazaz'ın sesiyle uzaklara dalarken yüzümdeki tebessümün hiç gitmemesini istiyordum. Başımı cama yasladım ve gözlerimi kapattım. Kızlara olduğu gibi bana da bir uyku çökmüştü ve ben buna engel olmayarak uykuya kollarımı açmıştım.
***
"Yağmur hadi kalk, geldik."
Sahra'nın seslenmesiyle gözlerimi araladım ve başımı camdan kaldırdım. Tuğba ve Ebrar arabadan inmiş eve doğru yürürken Sahra ile ben arabadaydık. Sahra çantasını alıp indiğinde ben de çantamı aldım ve şalımı düzelttikten sonra indim.
Ciğerlerimi tertemiz havayla doldurdum ve özlediğim evime baktım. İzmir'i gerçekten çok özlemiştim ve bir an önce teyzemleri görmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMUR SUYU VE TOPRAK KOKUSU
Mistério / SuspenseÖlümdü bulutları ağlatan. İntikamdı, hırstı yağmuru yağdıran. Acıydı yağmur suyunun toprağı ıslatması. Ve aşktı toprak kokusunun etrafa yayılması... Toprak'a yağan Yağmur onun kalbinde bir emare bırakmıştı. Yağmur Toprak'a düşmüş, Toprak Yağmur'la...