Selamünaleyküm. 2. kitabın ilk bölümüyle beraberiz. Bu kitapta ilk kitap gibi elbette aksiyon olacak ama daha ağırlıklı olarak dram olacak. Dramla beraber bazı gerçekleri öğreneceğiz, bilhassa kitabın sonlarına doğru.
Biten 1. kitap yolculuğumuz 2. kitapla devam ediyor. Güzel okumalar dilerim. 🖤
💨
Kalpteki yara izi acının bir tezahürüdür. İzler hislerden parça taşır. Hisler ise izlerin atasıdır. Acı önce hissettirir kendini, sonra iz bırakır. İz kalbin aynasıdır. Neyin izi varsa onun esirisindir. Kalbin neye mahkumsa onun izini taşır. Acı aklın varlığıyla başlar, kalbe dokunur ve iz bırakır. Yara kalptedir, acı akılda. Bundandır ki acılar geçse de unutulmaz ve kalpteki yara izini hatırlatır. Acının hissiyatı bedene yansırsa gözyaşı denilen yağmur damlaları gözlerimizden yağar. Hissiyatın diğer bir izi gözyaşıdır. Sadece kalpte izi yoktur acının. Gözyaşı bedenin izidir. İzler silinmez, hisler silinebilir belki bir gün.
Birbiriyle bağlantılı kelimeler kavramları oluşturur. Söz öbekleri birer kavramdır aslında. Kavramlar ise ruhun sessiz sözleridir. Konuşulmayan her acı ruhun çığlıklarını yani sessiz sözlerini oluşturur. Bu, acı hissiyatının ruhtaki izidir. Kelimler, cümleler çığlık ata ata sessizleşir ve ruha saklanır. Bağırırlar ama beden bunu duymaz. Bedenin duymadığını hiç kimse duyamaz. Böylece acı; kalbe, ruha kendini göstermiş olur.
Gösterilen her ifade kendi kendini kaybeder. Kaybedilen her her his, izini yok etmez. İzler yok olmaz. Hisler kaybedilebilir ve buna hissizlik denir. Hissizlik de esasında bir histir fakat olaylara, olgulara öylesine ifadesiz, öylesine sessiz kalınmıştır ki hissizlik kendini açığa çıkarmıştır. Hiçbir şey hissetmemek acı hissetmekten bile daha güçtür. Hiçbir duyguyla açıklayamazsın kendini ve açıklayamadığın her kavram seni daha da sessizliğe iter. Hissizlik bazen kendini vaveylalarla gösterir. O kadar çok bir şey hissedersin ki artık duyguların ölür. Öyle ağlamışsındır ki artık gözünde gözyaşı kalmamıştır. İşte tüm bunlar hissizliğe yol açar.
Hissizlik evresini yaşamıştım ama şu an çok şükür ki öyle değildim. Aradan üç ay geçmişti, acım hâlâ benimleydi. İzler silinmiyor, acım bitmiyordu. Yokluğuna hâlâ alışamamıştım. İçimdeki ölmediğini söyleyen ses ise zinhar susmuyordu. Bazen bilmek yetmiyor, hisler her şeyi donuklaştırmaya yetiyordu. Yine de o sese kulak vermemeye çalışıyordum. O gitmişti ve bir daha gelmeyecekti.
Onunla geçirdiğim üç ay vardı. Geçirmediğim ise üç ay... Onsuz olduğum günler onunla olduğum günlere eşitti. Yarından itibaren ise artmaya başlayacaktı. Peki ben onsuzluğa ne zaman alışacaktım? Bu sorunun cevabını bilmiyordum. Sanırım kimse de bilemezdi zaten.
İlk bir ay çok güç geçmişti. Tamı tamına beş kilo kaybetmiştim. Uykularım yoktu. Uyusam bile kâbuslar peşimi bırakmıyordu. Şu an az da olsa daha iyiydim. Yemek daha iyi yiyebiliyordum, uyku problemim azalmıştı. Hâlâ çok kötüydüm fakat hayata bir yerlerden tutunmak gerekiyordu. O da öyle demişti zaten.
Mezarlıkta karşılaştığımızda "Hayata küsmeyin." demişti. O zaman annem ve babamın öldüğünü öğrenmiştim. Şu an ise onun yokluğuyla mücadele ediyordum. "Zaten siz küsmek isteseniz de küsemezsiniz, hayat izin vermez buna." diye devam etmişti. "Çünkü hayat dediğimiz şey akıp gider, onu durduramazsınız."
Dediklerini onun için uygulamak çok zordu. Ona üç ayda öylesine alışmıştım ki yokluğuna alışamıyordum. Sanki her an gelecek, bana sarılacak gözyaşlarımı silecek gibime geliyordu. Keşke öyle olsaydı ama olmayacaktı. Yanılgıdan ibaretti sadece.
Zilin çaldığını duydum ama yataktan kalkmadım. Ankara'daki evimizdeydim. Annem benimle kalıyordu, o kapıyı açardı. Muhtemelen kızlar gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMUR SUYU VE TOPRAK KOKUSU
Mystery / ThrillerÖlümdü bulutları ağlatan. İntikamdı, hırstı yağmuru yağdıran. Acıydı yağmur suyunun toprağı ıslatması. Ve aşktı toprak kokusunun etrafa yayılması... Toprak'a yağan Yağmur onun kalbinde bir emare bırakmıştı. Yağmur Toprak'a düşmüş, Toprak Yağmur'la...