Selamünaleyküm.
Medyadaki fonla beraber okuyabilirsiniz. İyi okumalar.
Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.
💧
Onunla göz göze gelen gözlerimi hemen geri çektim ve bakışlarımı yere doğru çektim.
"Allah kabul etsin." dediğinde "Âmin, cümlemizin." dedim.
"Sizi mezarlıktan çıkarken gördüm. Başınız sağ olsun. Çok önem verdiğiniz biriydi sanırım." dedi üzgün olduğu belli olan sesiyle.
"Sağ olun."
Sesim ağlamaktan pürüzlü çıkıyordu. Boğazımı temizledim. "Keşke beni böyle bir başıma bırakıp gitmeselerdi ama kader böyleymiş, razı gelmek düşüyor payıma."
"Gitmeselerdi derken?" dedi anlamayarak.
"A-annem ve b-babam..." dedim zar zor. "Bir silgi olup silmek isterdim tüm yanlışları ama bu saatten sonra değiştiremem hiçbir şeyi." Sesim titriyordu. Bu gerçeği bu kadar zaman sonra öğrenmiş olmak canımı parçalıyordu. Toprak bir şey demezken devam ettim.
"Çok sevdiğim birisi 'Bu hayatta sadece ölüme çare yoktur, diğer her şeyin elbet bir çözümü vardır.' demişti bir keresinde. Düşününce ne kadar da haklı. Ben o çaresizliğin dibindeyim şu an ve içim parçalanıyor. Yaşanmamışlıklar ve yaşanmayacaklar canımı öyle yakıyor ki..."
Konuşurken ağlıyordum bir anda. Hiç görmediğim ailemi mezarlıkta yatarken görmüştüm ben. Onlarla ilk karşılaşmam, ilk tanışmam böyleydi. Keşke o silgi şu an elimde olsaydı da tüm yanlışları düzeltebilseydim. Belki o zaman geri gelirdi ailem ya da teyzem bu gerçeği bana daha önce söylerdi.
"Sizi anlıyorum, ne kadar canınızın yandığını tahmin edebiliyorum ama olanda hayır vardır." dedi beni teselli etmeye çalışarak.
"Belki böylesi daha hayırlıdır, bilemezsiniz ki. Hem belki bir son yeni başlangıçları beraberinde getirir, hiçbir şeyden kesmeyin ümidinizi. Hayata küsmeyin. Zaten siz küsmek isteseniz de küsemezsiniz, hayat izin vermez buna. Çünkü hayat dediğimiz şey akıp gider, onu durduramazsınız. Ayrıca insan hayatta her acıya alışır. Belki geçmez, izi hala sizde kalır ama yavaş yavaş onların yokluğuna alışırsınız. Sadece zamana bırakmak gerekir. Şimdi gözyaşlarınızı silin ve ayağa kalkın. Zira artık ağlamaktan canınız çıkacak diye korkuyorum."
Onu ilk başta şaşkınlıkla dinlemiştim zira ilk cümleleri benim sahilde oturduğum zaman zarfında düşündüğüm şeylerin cümleye dökülmüş haliydi. Aklımı mı okumuştu?
Gözyaşlarımı silip "Tamam ağlamıyorum. Korkmayın, canım çıkmayacak." dedim buruk bir tebessümle. "Dediğiniz her şeyde haklısınız, insan dediğin her şeye alışır. Acıyla yaşamaya bile..."
"Aynen öyle." dedi burukça ve devam etti. "Bir de şöyle düşünün, aneniz ve babanız şu an Allah'a daha yakın. Onlar için sevinin bence ve dua edin tüm günahlarının bağışlanması için."
"Zaten kendime olan tek tesellim Allah'a daha yakın olmuş olması."
Sesim yorgun ama umutvâri bir tondaydı. "Seviniyorum da bir yandan ama hüzün peşimi bırakmıyor. Yapabilecek tek şeyim dediğiniz gibi dua etmek. Bu dualar biraz da umut kaynağım aslında. Belki bu dünyada ayrıldık ama diğer dünyada beraber olacağız inşallah."
"Mekânı cennet olsun inşallah. Allah'a emanet olun ve kendinizi daha fazla yıpratmayın lütfen."
"Siz de Allah'a emanet olun. Yıpratmamaya çalışacağım ama söz veremem." dedim yalan söylememek adına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMUR SUYU VE TOPRAK KOKUSU
Gizem / GerilimÖlümdü bulutları ağlatan. İntikamdı, hırstı yağmuru yağdıran. Acıydı yağmur suyunun toprağı ıslatması. Ve aşktı toprak kokusunun etrafa yayılması... Toprak'a yağan Yağmur onun kalbinde bir emare bırakmıştı. Yağmur Toprak'a düşmüş, Toprak Yağmur'la...