Soğuk bir rüzgar esip saçlarımı yalarken, ellerim soğuktan zonkluyordu. Hava, saati nedeniyle kararmıştı ve etraf Eylül ayına göre fazla soğuktu. Minik bir hapşırık beni esir alınca hastalanacağımı anlamıştım. Adımlarımı hızlandırarak trene geldim. Boş bir kompartman arıyordum fakat ne yazıkki diğer büyücüler benden daha erken davranmıştı.
Bu arada, tanışmadık değil mi? Ben Dora Riddle. Ailemin en küçük üyesiyim. Soy adıma bakmayın, babamı daha önce hiç görmedim. O beni en son gördüğümde ise henüz 6 yaşındaymışım. Yüzünü hayal meyal hatırlıyorum diyebiliriz.
Merlin, o fazla korkunçtu...
Tıpkı annem gibi bir safkan olarak doğmuşum. Annem beni doğururken ölmüş fakat bazıları bunun bir cinayet olduğunu öne sürüyor. Ayrıca yeni bir okula yani Hogwarts'a gelmeme yardımcı olan kişi ise teyzem Melanie oldu.
babamın gizli hayranı olan Melanie, bana her zaman sahip çıkan biri oldu. Her sorunumda yanımda oldu. Tabi bazen fazla baskıcı biri olabiliyor...
Teyzem eski okulumda çıkan tatsız dedikodular yüzünden beni o okuldan almıştı. Kara bir büyücünün kızı olduğum için lanetli olduğum söyleniyordu bu yüzden genelde kimse yanıma yaklaşmazdı.
En sonunda boş bir kompartman bulmuştum fakat tamamen boş olduğu söylenemezdi. Sarışın bir çocuk yüzünü cama çevirmiş bir şekilde oturuyordu. Ondan izin almam gerektiğinin farkındaydım fakat kompartmanın kapısını açtığımda bile bana dönüp bakmamıştı. Ellerini göğsünde birleştirmiş, kafasını arkaya yaslamış ve yüzünü cama dönmüştü.
Fazla rahat.
Hafifçe öksürdüğümde kafasını ışık hızıyla bana çevirdi ve öylece kalakaldı. Bir anda bana dönmesiyle ürkmüştüm. Platin sarısı saçları ve maviye çalan gri gözleri vardı. Yüzü kusursuzdu, aynı zamanda vücudu da öyle. Beyaz bir teni vardı ve-
Merlin! Ne diyorum ben?
"Dora..." Diye bir fısıltı çıktı dudaklarının arasından.
İsmim? İsmimi nerden biliyordu?
"Ne? Sen nasıl..." Diyebildim sadece. O da çok yanlış birşey söylemiş gibi donup kaldı. Ardından boğazını temizledi ve kendisini toparlayıp konuşmaya başladı.
"Okulumuza yeni gelen öğrenci değil misin? Oradan biliyorum." Dedi ve kafasını tekrar cama çevirdi. Umursamaz birisi olduğunu şimdi anlamıştım ve bu hiç hoş değildi. Ellerimle saçlarımı düzelttim ve istem dışı dilimle dudaklarımı ıslattım. Ardından boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım.
"Beni tanımana şaşırmadım zaten." Dedim ama cevap vermedi. Cevap vermeyi bırakın, tepki dahi vermedi. Yüzünü camdan çekmedi.
Bir süre sessizliğimi korudum fakat bu sessizlik gittikçe can sıkıcı olmaya başlıyordu. Cesaretimi toplayıp konuşmaya karar verdim.
"Başka boş yer bulamadım, ya...yani anlayacağın ben-" cümlemi bitirmeden lafımı kesti ve konuşmaya başladı.
"Otur, sorun yok." Rahat bir nefes verdim ve içeri geçtim. Elimdeki bavulu kompartmanın üst tarafına yerleştirdim ve bu tuhaf çocuğun tam karşısına oturdum.
LANET OLSUN, BU ÇOCUK BANA HİÇ BAKMAYACAK MIYDI?!
Yaklaşık 5 dakika trenin kalkmasını bekledik. Bu süre zarfında asla ama asla konuşmadık. Çocuk da kafasını camdan hiç çekmemişti. Bu arada, içimden ona çocuk diye sesleniyordum evet ama ismini bilmem gerekiyordu. Sonuçta tüm yolculuğum onunla geçecekti ve bu beni rahatsız etmiyor değildi. Tanımadığım bir erkekle, aynı kompartmanda...
"Adın ne?" Dedim bir anda. Bu kadar çabuk sormayı ben bile beklemiyordum. Kendim bile şok olmuştum. Çocuk yüzünü hafif bana çevirdi ve gözünün kenarıyla bana baktı. Ardından konuşmaya başladı.
"Draco..." Dedi ve birkaç saniye sonra ekledi. "Draco Malfoy." Dedi ve tekrar o lanet olası cama döndü kafasını. Malfoy'ları daha önce duymuştum. Soy ağaçları oldukça geniştir. Onlar hakkında bana yetecek kadar bilgiye sahiptim ama bu çocuğu daha önce gördüğümü sanmıyordum.
İsmini söyledikten sonra bir süre durdum. Ardından "Draco..." Diye tekrar ettim ismini. İsmini söylediğim zaman kafasını bana çevirdi ve gözlerini öylece gözlerime kilitledi. Sanki çok anormal birşey söylemişim gibi bir tepki vermişti. Bende aynısını yaptım ve gözlerimi ondan kaçırmadım. Draco gözlerini birkaç saniye bana diktikten sonra kafasını hafifçe öne eğdi ve öylece kaldı. Şey gibi bir tepki vermişti...
Çaresiz?
Çok uzatmadan önüme döndüm ve trenin kalkmasını bekledim. Birkaç dakika sonra Tren hareketlenince oturduğum yere iyice yerleştim. Kompartman aşırı sıcak olmaya başlamıştı bu yüzden üzerimdeki siyah montu çıkarmaya yeltendim fakat fermuarımı açacağım sırada Draco sözleriyle beni durdurdu.
"Çıkarma." Dedi ve bu beni şaşırtmaya yetmişti. Ona sorarcasına baktığım sırada ekledi. "Tren ilk saatlerinde çok soğuk oluyor."
Kafamı aşağı yukarı salladım ve fermuarımı geri çektim. Şimdiden canım çok sıkılmaya başlamıştı. Bu Draco denen çocukla iletişim kurmak çok zordu.
Yada sadece benden hazetmiyordu?
Sorun şu ki, bundan banane?!
Yanımda taşıdığım çantamdan bir kitap çıkardım ve zaman çabuk geçsin diye okumaya başladım. O sayfa bu sayfa birsürü kitap okumuştum. Bir ara uykumun geldiğini hissetmiştim fakat okumaya devam ettim.
Kitap akıcılığını koruyordu bu yüzden kitabı bırakmak istemiyordum. Hiç okumadığım kitabımı neredeyse yarılamıştım. Saatten haberim yoktu ama büyük ihtimalle 1-2 saat okudum.
Sonlara doğru artık gözlerim kendiliğinden kapanıyordu. Gözlerimi açık tutmak benim için güçtü. Kitap yavaşça elimden kayıp gidiyordu. Hayal ile gerçek arasında gidip geldiğim için kitabı tutup tutmadığımı bile anlayamıyordum.
Beklenen oldu ve kitap elimden kayıp kucağıma düştü. Gözlerimin kapanmasına ramak kalmıştı. Gözlerim kapanmadan önce gördüğüm son şey ise, Draco'nun yandaki örtüyü alıp üzerime yavaşça örtmesiydi...
(İLK BÖLÜÜÜĞMMM AGAGAGGA İNS BEGENMİSSİNİZDİR AGAA ÖPTÜM SİZİ MUAH)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secrets Of Obliviate ~Draco Malfoy İle Hayal Et
FanfictionArkamı hafifçe dönüp ona baktım. Aşırı yakındık. Biraz öne çıksam yüzü yüzüme değecekti. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Geri çekildi ve kendini biraz uzaklaştırdı. Yüzü oldukça düşmüştü. Şuan olan şeyleri anlayamıyordum. "Zihnin gibi yüreğin d...