Baloya son 1 gün kalmıştı ve ben yatağımda huzurlu bir şekilde yatıyordum. Gerçi buna huzurlu denirse. İçimi kaplayan berbat derecede sıkıcı bir his vardı. Boğuluyor gibi hissediyordum ve nedenini bilmiyordum. İçimde oldukça büyük sıkıntı vardı.
Saat akşam üzeri idi ve güneş batmaya çok yakındı. Sıcak ışıklı bir odam vardı ve bu son derece güzel birşeydi. Ayrıca sonbaharda olmamıza rağmen altımda bir şort ve üzerimde uzun kollu bir sweat vardı. Hogwarts'dan daha sıcak bir yer görmemiştim...
Evet saat daha erken olabilirdi ama ben elimden geldiğince uykuya dalmaya çalışıyordum. Dersler olmadan Hogwarts inanılmaz sıkıcıydı!
Dakikalar, yıllar gibi geçiyordu. Taki Pansy gelene kadar...
"Hey, sakın bana uyuduğunu söyleme!" Önce kapıyı çalar çalar gider diye açmadım. Uyuduğumu düşünürse gidebilirdi.
Aslında gitmesini istemiyordum. Onunla konuşmak iyi geliyordu ve oldukça yakın olmuştuk fakat şuanda başım kendi sesimi bile kaldırmıyordu.
"Merlin aşkına, uyumuyorsun! Kapıyı aç!"
Cidden, bunu nasıl bildiğini ona soracaktım ama önce sıkıntıyla oflayarak kalktım ve kapıyı açtım. Açar açmaz nefes nefese kalmış Pansy'i ve ellerindeki sayısız poşetlere baktım.
"Bunlar ne? Yoksa bana olan aşkından dolayı jartiyer takım mı getirdin?" Dedim ve sırıttım.
"Evet, belki bunları giyip birlikte sevişiriz diye düşündüm. ALIR MISIN ŞUNLARI ELİMDEN!" Bağırmasıyla sırıtıp poşetleri elinden aldım. Amma çok vardı bu yüzden hepsini yatağa fırlattım. Nereden baksak 7-8 büyük poşet vardı...
Pansy kendini içeri atıp kapıyı kapattı ve yatağıma, poşetlerin yanına atladı. kafasını yorganıma gömmüştü. Kalçasını hafif yukarı kaldırmıştı ve tek bacağını katlayıp kendine çekmişti. Çok değişik yatıyordu cidden. Üzerinde siyah ve sade bir elbise vardı ve şuan yattığı için elbise kalçasının biraz altına kadar toplanmıştı. Saç renklerimiz zaten aynıydı. İkimizin de saçları simsiyahtı ve tenlerimiz bembeyazdı. Onun saçları ensesinde bitiyordu ve benim saçlarım da belimin biraz üzerinde bitiyordu. Birbirimize çok benziyorduk. Tek farkımız kişiliğimizdi sanırım. Göz renklerimiz bile yeşildi ve aynıydı.
(Niye bukadar anlattım bilmiyorum ama olsun)
"Yorulmuşa benziyorsun." Dedim alayla. Ardından bacaklarını kaldırıp kendi dizimin üzerine koyarak yatağa oturdum.
"Poşettekileri ikimiz için aldım. Yarın baloda giymek için. Ayakkabı, elbise ağırlıklı var ama birkaç takı da aldım." Yorgun konuşuyordu. Epey yorulduğunu görebiliyordum.
"Baloya gitmiyorum Pansy." Diyince birden kafasını kaldırıp omzunun üzerinden bana baktı. Ardından düz bir şekilde dönüp benim gibi yatağa oturdu ve elbisesini biraz düzeltti.
"Ne demek gelmiyorum? Saçmalama-" dedi ama sözünü kestim.
"Gelmiyorum Pansy. Lütfen ısrar etme, dikkatimi çekmiyor!"
"Hayır Dora, o baloya ikimizde gideceğiz!" Dedi inatla ama onu dinlemek gibi bir zahmete girmedim.
"İstemiyorum, ben gelince eline ne geçmiş olacak?"
Biraz durdu. Sanırım beni nasıl ikna edeceğini düşünüyordu.
"Sen..." Dedi ve durdu. Ardından ekledi. "Sen gitmezsen bende gitmem!" Dedi ve o iri ve yeşil olan, kediye benzeyen gözlerini gözlerime sabitledi. Pansy'nin bir tek kedi bıyıkları eksikti...
Öylece durdum. Baloya çok hevesliydi ve benim yüzümden gitmemezlik yapacaktı.
Hadi ama, sokayım böyle durumlara...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secrets Of Obliviate ~Draco Malfoy İle Hayal Et
FanfictionArkamı hafifçe dönüp ona baktım. Aşırı yakındık. Biraz öne çıksam yüzü yüzüme değecekti. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Geri çekildi ve kendini biraz uzaklaştırdı. Yüzü oldukça düşmüştü. Şuan olan şeyleri anlayamıyordum. "Zihnin gibi yüreğin d...