Hızlı mı ilerliyoruz?
2015, Busan
Gökyüzü.
______________________________________22 Ocak.
Bir tanecik kızının doğduğu gün.
Şu an bir hastane odasında uyuyan karısını izliyordu. Bir kızı olmuştu. Dünyalar tatlısı bir kızı olmuştu. Baba olmuştu.
Yavaş ve nazikçe karısının elini okşuyordu. Roséanne. Hayatına güneş gibi doğan kadın. Kızı ise onun için gökyüzü olmuştu.
Mina. Gökyüzü demekti.
Kapı yavaşça tıklandı ve içeriye kucağındaki gökyüzü ile hemşire girdi. Jimin heyecanla ayağıya kalktı. Kalbi heyecanla atıyordu.
"Annesini uyandırmak ister misiniz?"
"Hayır, ilk ben kucağıma alayım. Rosé sonra halleder."
Hemşire şaşkınca ona baktığında bebeği nazikçe kucağına aldı. Jimin dokunmaya çekinir gibi ürkekçe aldı kucağına. Zarar gelmesinden korkuyordu. Burnunu yavaşça bebeğe yaklaştırıp kokladı.
"Sen benim misin şimdi? Benim kızım mısın? Benim gökyüzüm müsün?"
Jimin kocaman gülümsediğinde karısının uyanıp onları gülümseyerek izlediğinden habersizdi.
Tabii bu güzel anı odaya yırtık dondan çıkar gibi dalan Sungwoon bozmasaydı.
"Jimin-ah! Daha kendinden çocuksun bir de çocuk mu yaptın?"
Sungwoon'un bağırması ile bebek ağlamaya başladı. Jimin sinirle arkadaşına baktı. "Kızımı korkuttun hayvan herif!"
Sungwoon telaşla, "Ay özür dilerim," dedi ve kucağındaki çiçekleri Lalisa'nın kucağına fırlayıp hızla yanıma geldi. "Ağlama, ben senin amcanım. Ağlama bak büyürsen ben seni barlara pavyonlara götüreceğim."
Roséanne sinirle bağırdı. "Sungwoon delirtme beni! Sinirden doğuracağım şimdi!" dediğinde Sungwoon Jimin'e baktı. "Ha bir tane daha çıkacak yani? Kardeşim koskoca ülkede bula bula en doğurgan kızı mı buldun?"
Lalisa elindeki çiçeklerle kafasına vurup susmasını sağlamıştı. Jimin ise ağlamayı bırakıp masum masum kendisine bakan kızına bakmıştı. Gülümsemişti. Ardından kızını yavaşça karısının kucağına bırakmıştı.
Roséanne hayranlıkla bebeğine baktı. "Çok güzel."
Jimin de onu onayladığında ikisi de büyülenmişti.
"Evde kaldın, Lalisa."
"Kapa çeneni göt herif."
"Çocuk var, küfür etme."
Jimin dayanamamış olacak ki sakince konuştu. "Terk edin odayı."
İkisi odadan çıktığında onlar ise hala karşılarındaki güzelliği izliyorlardı.
Bir kızları olmuştu.
-
Günümüz
Sigaranın zehirli dumanını içine çekerken karşısındaki küçük kızının fotoğrafına bakıyordu. Eğer kızı şu an yanında olsaydı 8. yaşını kutluyor olurlardı.
Ardından bakışlarını küçük çilekli pastaya çevirdi. Gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Gözlerini gökyüzüne çevirip gülümsedi.
"İyi ki doğdun, gökyüzüm. İyi ki, doğdun, en güzel varlığım."
Ardından pastanın üzerindeki mumu üfledi ve ağlayarak pastayı yemeye başladı. Gözyaşlarını durduramıyordu. Yaşayıp yaşamadığından bile emin değildi. Çok özlemişti. Sarı saçlarını iki kulak yapıp etrafta koşturmasını, utandığında tombul yanaklarının kızarmasını, her şeyini.
Elindeki çatalı bıraktığında yutkunmuş ve fotoğrafa baş parmağı ile dokunmuştu. "Bulacağım sizi, yolun sonunda ölüm bile olsa bulacağım."
Gözyaşlarını silmiş ve fotoğrafı alıp hızla ayağıya kalmıştı. Evden çıkıp otoparka doğru ilerlediğinde karşısına geçen gün ki kadın çıkmıştı.
Kadın gülümsedi. "Merhaba, Mina ben. Hatırladın mı?"
Mina.
Jimin zoraki bir şekilee gülümseyip başını salladı. Mina konuşmaya devam etti. "Artık burada yaşıyorum ve tesadüfe bak ki, komşuyuz!"
Jimin gülümseye çalıştı. "Ne güzel, şimdi gitmem gerek. İşlerim var."
Kadının konuşmasına izin vermeyip hızla arabasına bindi. Ardından arkadaşını aradı.
"Liz, bizim eski lisenin arkasındaki sahile gelir misin?"
Lalisa onu onayladığında hızla gaza yüklenmişti. Kısa süre sonra sahile vardığında Lalisa ondan önce gelmişti. Jimin gülümsedi ve kız kardeşi gibi gördüğü kıza sarıldı. Lalisa da aynı içtenlikle sarıldığında bir süre öyle kaldılar.
Geri çekildiklerinde Jimin konuşmaya başladı. "Nasıl gidiyor?"
Lalisa göz devirdi. "Aynı. Ne yapacaksan çabuk yap, daha katlanmak istemiyorum."
"İşime yarayacak bir şey var mı?"
Lalisa bir süre düşündü. Söyleyip söylememek arasında kaldı, kararsızdı. Sonuçta o adamın zayıf yanını görmüştü. Ardından aklına arkadaşı ve kızı geldi, öfkeyle yumruklarını sıktı. "Var." dedi içindeki acıyla.
Jimin kaşlarını çattı. "Nedir?"
"Bir oda var evinde. İçinde tuvaller var, annesinin çizimleri yani. Onun için çok önemli bir yer. Kimseyi sokmuyor oraya, ilk giden kişi benim. Yani demek istediğim, Jeon'a zarar vereceksen annesiyle olan anılarını yok et. Bu onu yaralamaz, öldürür."
Jimin gülümsedi.
Zaafıyla oynamak.
Bunu yapacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
doomed to pain
Fanfictionailesini kaybeden park jimin, intikam için geri dönmüştü. jirosé,