1.4

371 52 103
                                    

sınır: 100 yorum

sınır: 100 yorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

2017, Busan

Aile.
______________________________________

"Kızım bak, tek kelime ve çok basit. Ba-ba, hadi tekrar et bakayım."

Jimin henüz 2 yaşında olan küçük kızına saatlerdir bunu öğretmeye çalışıyordu.

İkisi bahçe de çimlerin üzerinde otururken Roséanne geldi yanlarına. "Ben çıkıyorum, Jimin dolaptaki yemekleri ısıtıp yersin. Mina'nın sütünü ve mamasını da saati geldiğinde vermeyi unutma."

Jimin hala kızıyla ilgilenirken karısının ne dediğini anlamadan başını sallamıştı. Bugün izin günüydü ve kızıyla birlikte geçirecekti bu günü, karısı ise nöbeti olacağı için hastaneye gidiyordu.

Roséanne kızını öpüp kokladıktan sonra sinirle kocasına bağırmıştı. "Jimin!"

Jimin irkildi. "Tamamdır karıcığım! O iş bende."

Roséanne gülümseyip kocasına da öpücük attıktan sonra evden çıkmıştı. Jimin kızına baktı. Mina ise kocaman gülümseyip henüz yeni yeni çıkmaya başlayan dişleri ile babasına bakmıştı. Jimin hızla kızını kucağına almış ve omuzlarının üzerine koyarak döndürmeye başlamıştı. Mina babasının bu hareketine kahkahalarla gülüyordu.

"Baba diyecek misin yoksa demeyecek misin? Kusana kadar durmam-" diyemeden kızı midesindeki tüm şeyleri babasının saçlarına doğru kusmuştu.

Jimin gözlerini yumdu. "Birtanem keşke lafımı bitirseydim."

Mina tekrar gülmeye başladığında Jimin onu omuzlarından indirmiş ve kucağına almıştı. "Sungwoon amcana da böyle yap tamam mı?"

Mina dudağını büzüp ellerini babasının yüzüne yasladığında Jimin huzurla gözlerini yumdu. Mina gülümsedi ve sevinçle ellerini çırptı. "Baba." demesiyle Jimin hızla gözlerini açtı.

"Ne dedin? Tekrar söyle, hadi güzel kızım benim."

Mina cevap olarak midesindeki geri kalanları da babasının üzerine doğru kusunca Jimin gülümsedi. "Olsun, birtanem."

Sonuçta baba demişti.

-

Günümüz

"Abi neden sana, 'tek kale maç yapalım ama kalesiz yapalım' demişim gibi davranıyorsun?"

Sungwoon hala peşimden gelirken bir yandan da söyleniyordu. Aniden durmamla o da hızını ayarlayamayıp bana çarptı. "Ulan sen değil misin, 'camdan girelim Jimin, kimse görmez bizi' diyen."

Göz devirip sustuğunda olduğumuz yerde kaldık. Lalisa'dan Jeon Jungkook'un evini bulmuş ve şu an gecenin bir yarısı evinin bahçesindeydik. Burası onun gizli eviydi. Nadiren geldiği ve kimseyi getirmediği. Adresi de Lalisa vermişti bana.

Şu an evin boş olması bir fırsattı. Sadece korumalar vardı.

"Kardeşim rahatsız ediyorum ama ne zaman gireceğiz içeri? Götüme dikenler batıyor."

Derin bir nefes alıp siyah saçlarımı geriye attım. Korumaların olduğu yeri pas geçip arka tarafa gittiğimizde bir pencerenin önüne geldik. Biraz yüksekti fakat çıkılırdı.

"Jimin sen beni kaldır, bende seni yukarıdan çekeyim."

Göz devirip elimi pencerenin köşelerindeki demirlere atmayı başarıp ayaklarımı da kendimle beraber çekerken pencerenin açık olması şüphelendirmişti.

"Popon güzelmiş." dedi Sungwoon sırıtarak.

Sinirle konuştum. "Ulan bir sus be! Pencere açık evde biri var sanırım."

Rahat bir şekilde ellerini cebine koyup ağaca yaslandı. "Yok lan, temizlikçi açtı. Sonra da kapatmayı unutup evden çıktı. Gördüm yani."

Başımı sallayıp hızla içeriye girdiğimde Sungwoon'u umursamayıp odanın içini dolaşmaya başladım. Aşağıdan Sungwoon'un sesi geliyordu. "Lan beni unuttun."

Karanlık oda da gezerken yaklaşıp ışıkları açtım. Açmamla gözlerimin büyümesi bir oldu. Odanın tam ortasında Lalisa'nın resmi duruyordu. Yan tarafta duran küçük sehpanın üzerinde Lalisa'nın bandanası duruyordu. Rosé'nin ona doğum gününde aldığı bandanaydı.

Yavaşça sehpanın üzerindeki bandanayı elime aldığımda yanında duran fotoğrafları elime aldım. Lalisa onun karşısına çıktığı tarihten itibaren olan fotoğraflardı.

Bu herif, ona kafayı takmıştı. Hata yapmıştım. En başından beri Lalisa'yı onun hayatına sokarak koca bir hata yapmıştım.

"Hassiktir bu ne!?"

Arkamdan bağıran Sungwoon'un ağzını hızla kapattığımda şaşkınca bakıyordu. En az.benim kadar şaşkındı.

Elimi çektiğimde hala şaşkındı. "Bu aşık olmak değil, bu takıntı."

"Farkındayım. Her neyse, sen üst katlara bak bende bir bakayım annesi nasıl çizim yapıyormuş."

Sungwoon başını salladığında odadan çıkıp aşağıya indim. Telefonumun ışığını açıp bodrum kata doğru adımladığımda siyah bir kapı ile karşılaştım. Kapı kilitliydi. Aradığım oda buydu.

Sungwoon bir çılgınlık yapıp benzin bidonunu getirmeyi neyse ki unutmamıştı. Bidonu yavaşça elime alıp kapıya doğru dökmeye başladım. İçimdeki öfke öylesine büyüktü ki bütün bidonu dökmeye başlamıştım.

"Hayallerin küle dönüşme zamanı."

Elimdeki çakmağı acımadan siyah kapıya doğru bıraktığımda hızla etraf alev almıştı. Yavaşça gülümseyip salona doğru adımladığımda evi incelemeye başladım.

"Lan yanıyoruz gerizekalı! Çıksana yukarı!" diyen Sungwoon ile masanın üzerinde duran elmayı elime alıp büyük bir ısırık aldım.

Birden masanın üzerinde duran fotoğraf dikkatimi çektiğinde fotoğrafı elime aldım. Fotoğrafta gördüğüm kişi ile kalp atışlarım hızlandı ve nefesim kesildi. Elimdeki elma yeri boylarken yutkunamadım.

Çünkü fotoğrafta Roséanne vardı. Yüzü solgun ve saçları kahverengiydi. Tek sorun, Roséanne'in saçlarını hiçbir zaman kahverengiye boyatmadığıydı.

Yani ölmeden önce.

doomed to pain Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin