2.1

397 51 95
                                    

sınır: 50 oy - 110 yorum

iyi okumalar <3

iyi okumalar <3

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

2023, Busan

Yıllar sonra.

______________________________________

Roséanne Park

Yıllarım çöpe gitmişti. Dişimle, tırnağımla, zorluklarla geldiğim tüm her şey çöp olmuştu. Şu an bu psikolojiyle ne mesleğime geri dönebilirdim ne de hayatıma.

Yıllarca gördüğüm psikolojik baskıdan artık kimin ne dediğini önemsemiyordum. Bundan yaklaşık 2 yıl önce komadan ilk çıktığım gün hayatımızı mahveden adam gelmiş ve bana eşim hakkında doğru olan veya olmayan birçok şey sıralamıştı. Bir aptal gibi inanmıştım.

Şimdi ise pişmandım. Her şeyden.

"Anlatacak mısın?"

Lalisa yanıma oturup ellerimi tuttuğunda gözlerime baktı. "Bana her şeyi en baştan anlat."

Derin bir nefes alıp oturduğum yerden diklendim ve ellerini sımsıkı tuttum. "Vurulduğumuz gün ameliyattan sonra ben yoğun bakımdayken kalbimin durması için ilaç verilmiş. Yani bana bunları yapan kişi anlattı. Jung Hoseok. Herkese ilk beni ölü gösterdi. Sonra hastaneden çıkarıp kasaba gibi bir yere götürüldüm. Orada bir evde bir süre tedavi gördüm. Mina ise kurşun onu sıyırıp geçmişti. Fakat aynı şeyi ona da yaptılar."

Bakışlarımı gözlerine çevirdiğimde gözlerinin dolduğunu fark ettim. Devam ettim. "Bir süre Mina onlarla kaldı. Ben uyandıktan birkaç ay sonra da buraya döndük zaten."

Lalisa dolan gözlerini sildi. "Neden sizi öldürmedi? Ya da amacı neydi?"

Başımı iki yana sallayıp gülümsedim. "Bilmem, sanırım amacı Jimin'in acı çekmesiydi."

Lalisa yüzümü avuçlarının içine aldı ve saçlarımı öptü. "Jimin'e inan, tamam mı? Kimseye inanma ona inan. Kimseye güvenme ona güven. Ben şahidim, o sizin için çok çabaladı. Çok acı çekti, ona sırtını dönme."

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken konuştum. "Sanırım bir süre beni görmek istemeyecek."

Gözleri kocaman açıldı. "Jimin mi seni görmek istemeyecek? Ona adını versem saniyesinde kapıda olacak adamdan söz ediyoruz."

Gülmeye başladığımda o da benimle beraber gülmüştü. Uzun zaman sonra ilk defa gerçekten güldüğümü hissediyordum. Eski hayatımı öyle çok özlemiştim. Bunlar bana garip geliyordu.

Lalisa bana sarıldığında bende kollarımı beline sardım. O benim bu hayatta ki en büyük şanslarımdan biriydi.

-

Park Jimin

"Sonra bende dedim ki, kimse benim prenses Mina'm gibi olamaz. Ama baban bunu inkar etti, minij şövalye."

Göz devirdim. "Sungwoon."

Mina ona şaşkınca bakarken Sungwoon bana döndü. "Evet, hayatım?"

"Ulan ben senin kalıbını si-" bakışlarım bana bakan kızımda durduğunda gülümsedim ve devam ettim. "Senin ben kalıbını seveyim, kardeşim."

Sungwoon sırıttığında Mina gülerek bana koştuğunda hızla kollarımı açıp onu kucağıma aldığımda benden mutlusu yoktu.

Şu an karakoldaydık ve Mina da bizimleydi. Eskiden hep benimle gelir buradaki polis memurlarının yanınsa beni beklerdi. Bazen de benim yanımda oturup beni beklerken uyuyakalırdı.

Güzel kızım, gökyüzüm, en güzel varlığım, her şeyim.

"Jimin buradan çıkınca Bay Kang'ın yanına gidelim mi? Gerçi adamdaki göbek Roséanne minik şövalyeye hamileyken bile çıkmamıştı. Hala şaşkınım."

Mina birden bana bakıp Sungwoon'u şikayet etti. "Baba amcam bana şişko dedi!"

Sungwoon'un gözleri açılırken sinirle ona döndüm. "Amcanın am-" diyemeden sustum. Yutkundum ve sakin kalmaya çalıştım. "Ne diyor kızım amcası?"

Sungwoon hemen savunmaya geçti. "Yok öyle bir şey! Göbeğin var dedim!"

Gözlerim açılırken Mina kucağımdan indi ve bacağına tekme attı. "Sensin göbekli!" ardından bana dönüp işarer parmağıyla onu işaret etti. "Baba ne diyor duydun mu?"

Başımı salladım. "Duydum, bebeğim."

Eğildim ve ellerini tuttum. "Amcan sana şaka yapmıştır, birtanem. Yoksa sende biliyorsun amcanın göbeğins tüm Busan sığar."

Mina gülmeye başladığında Sungwoon çocuk gibi küsmüştü. Gülümseyip kızımı kucağıma aldım ve kapıya ilerledim. "Biz biraz dolaşacağız. Bir şey olursa haber ver."

Mina çıkmadan Sungwoon'a dil çıkardığında odadan çıktık. Sarı olan saçlarını örmüştü ve mavi gözleri bana her baktığında parlıyordu adeta ve üzerindeki toz pembe elbisesi ile tam bir prenses gibi duruyordu.

Emniyettekiler bizi gördüklerinde gülümseyerek selam veriyorlardı. Mina da biz arabaya gelene kadar boynumdaki onun ve annesinin hediyesi olan kolyeyle oynadı.

Arabaya geldiğimizde onu arka koltuğa oturtuğ kemerini bağlayarak öne geçtim ve arabayı çalıştırdım. "Nereye gidelim, bebeğim?"

"Dondurma yiyelim!"

Gülümsedim. "Mart ayındayız bebeğim."

Dudağını büzdü ve arkasına yaslandı. "Okula girmek istiyorum ben. Madem dondurma yiyemiyoruz okula gidelim mi baba?"

Derin bir nefes alıp başımı salladım. "Gidelim, birtanem."

O herif yüzünden yıllarca eğitim hayatından uzak kalmıştı. Yaşıtlarından geride başlayacaktı okula.

"Baba! Boyama kitaplarından da alalım mı? Birlikte boyarız."

Başımı salladım. "Tabiki, tatlım."

Onunla böylesine zaman geçirmeyi öyle çok özlemiştim ki şu an mutluluktan içim içimi yiyordu. İçimdeki acı bitmişti, mutluydum. Nefes alabiliyordum. Yaşıyordum.

Telefonumun çalması ile kulaklığımı takıp aramayı yanıtladım. "Evet, Sungwoon."

Sesi telaşlıydı. "Lalisa ve Roséanne yok. Ev dağılmış, ikisine de ulaşılamıyor. Acilen gelmen gerekiyor."

Ani bir frenle arabayı durdum.

Sanırım fazla erken konuşmuştum.

Hızla geldiğim yolu geri döndüm. İçimden bu olanlara sebep olan kişinin tahmin ettiğim kişi olmamasını diliyordum. Yoksa bu sefer gerçekten onu yaşatmazdım.

doomed to pain Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin