1| 'Tekinsiz Adam'

3K 126 37
                                    

"Rabia! Rabia diyorum, kime diyorum ben!"

Uykumun tatlı sularından beni çekip çıkaran ablamın sesi gittikçe yaklaşıyordu.

"Rabia!"

Kaşlarım kendiliğinden çatılmaya başlamıştı. Gözlerimi yorgunlukla araladığım sırada dünyayı puslu görüyordum. Ablam odama girdiğinde ise birkaç kez tembelce gözlerimi kırpıştırdım ve görüşümü netleştirdim.

Kucağında minik bebeği ile yüzüme sitemle bakıyordu şimdi.

"Ablacığım beş dakika bakkaldan ekmek alıp gelir misin hım?"

Az önceki gürültülü hâline tezat şimdi yeni uyandığımı gördüğü için sesini yumuşatmıştı. Mızmızca gerindiğim sırada, "Vüstem abim neden almamış ki gelivken?" diye sordum. İşten gelirken alması gerekiyordu, ben henüz sabah gelmiştim buraya ve şimdiden bakkala mı gönderiliyordum gerçekten?

Ablamın kucağındaki Ertuğrul ellerini çırparak bana gülerken onun sevimliliğine küçücük bir tebessümle yanıt verdim ve yattığım yerden doğruldum.

"Almayı unutmuş, iki dakika git gel de üzerini değiştirsin o da bir daha dönmesin geri."

Onun ricasını geri çeviremeyeceğim için düşük omuzlarla kalktım yataktan ve henüz boşaltmadığım bavuluma ilerledim. İçinden uzun, siyah bir hırka alıp üzerime geçirdim. Eşofmanlarımın üzerine uzun hırka ile tam bir umutsuz ev kadını olmuştum ama umursamadım.

"Tamam, gidevim şimdi."

Ablam gamzelerini göstere göstere gülerken kucağındaki oğlunu yatağımın ortasına bıraktı ve kaçar gibi odadan çıkmadan önce, "Oğlumla git, biraz hava alsın bebeğim de." dedi. Kaşlarım kendiliğinden çatılırken kaçarak giden ablamın arkasından ofladım. Daha yeni uyanmıştım, nasıl bebek taşısındı benim bu uyuşuk kollarım?

Bana kıkırdayarak bakan ve ellerini çırparak uzanan bebek huysuzluğumu almak ister gibiydi. Ona bir öpücük atıp masanın üzerinden tokamı aldım. Saçlarımı tepeden sıkı bir at kuyruğu yaparken de, "Bu annen çok fıvsatçı biliyovsun değil mi? Büyüyünce sen de ona çek ve anneni de babanı da kullan." dedim.

Çocuklarını örgütleyerek büyütmeyi kendime borç bilirdim. Saçımı topladıktan sonra cebime cüzdanımı atıp Ertuğrul'u kucağıma aldım. Fırsatçı, bebeğini giyindirip getirmişti resmen! Başımı olumsuzca sallayıp babası gibi neşeyle kıkırdayıp duran yeğenimi kucağıma aldım.

Odamdan çıktığım sırada alt kata indim. Ablam masayı hazırlarken Rüstem abim de üniformasını bile çıkartmamışken ona yardım ediyordu. Onlara küçük bir bakış attım.

"Hoşgeldin Vüstem abi."

Kendisi babamın kuzeniydi ve bizimle birlikte büyümüştü. Kendimi bildim bileli abimdi ve ablamla evlenmiş olsa bile ona enişte diyemiyordum. Ağız alışkanlığıydı.

Kıkırdayarak bana döndüğünde yüzünde kocaman bir neşe vardı. Geldiğim için çok mutluydu zira yirmi iki yaşında olsamda onun gözünde iki yaşındaki oğluyla eştim. Hiç büyüyemiyordum sanki onlara göre.

"Sen de hoşgeldin Rabia!"

Neşeyle şakıdığında üstündeki Jandarma formasıyla birlikte hiç uyuşmuyordu. Fazlasıyla tezattı ruh hali ve tipi. Onun bu haline kıkırdayıp başımı olumsuzca salladım. Benden bile küçükmüş gibi hissettiriyordu. Halbuki otuz yaşında adamdı.

Ayakkabılarımı kucağımdaki bebek yüzünden güçlükle giyinip kendimi evden attığımda hava hafiften serindi. Bana yabancı olan mahallede gözlerimi gezindirirken içimdeki huzurla ilerledim bakkala doğru. Aslında Bursa'da yaşıyordum ama mezun olduktan sonra kafa dinlemek için buraya gelmiştim. Hem de ablamı ziyaret edip, tatilden tatile gördüğüm yeğenimle vakit geçirmek niyetindeydim.

İstikametHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin