7| 'Kaçılmayan Bir Meret; Aşk'

1K 64 4
                                    

Bedenim işlevlerini yerine getirmek için fazlasıyla yavaş ve işlevsizken bana kask uzatan Yusuf'a baktım. Gözlerim görmek için değilde öylesine bakmak için bakıyordu. Aksi takdirde o kara harelerin içimi güven hissiyle saracağını biliyordum fakat şimdi değildi.

Sessiz kalıp motora bindiğinde ben de kaskı takıp arkasına bindim. Onun söylemesine kalmadan heybetli görünen gövdesine sardım kollarımı ve sessizce yüzümü yasladım sırtına. Kasılan kasları ellerimin altında eşyaları olmasına rağmen hissediliyordu. Onun aksine ben kasmayacak kadar kendimde değildim.

Çıktığımız gürültülü karakola ilk geldiğimde baktığımdan çok daha hevessiz, buruk ve kırık bakıyordum şimdi. Gözlerim heybetli, ahşap yapıda gezindi. Bu gece buraya geldiğimde kucağımda içli içli ağlayan bir minik vardı. Bu gece buraya geldiğimde kollarımda bir karmaşayla hayatın en acımasız tokatlarına yanaklarını uzatmış bir ay çocuk vardı.

Gözlerimin sızladığını hissederken Yusuf komiser sessizliğime ayak uydurup çalıştırdı motoru.

Boğazımda bir düğüm, yüreğimde haksızlığın keskin darbelerinin açtığı keskin çizikler vardı. Bu gece ayrı bir keder vardı zihnimde ruhuma eziyet eden.

İnsan.

Utandığım bir kalıpta gelmiştim bu dünyaya. İnsan olmak bu gece beni öyle bir utandırmıştı ki, o kadın da insan olduğu için kendimden tiksinmiştim ben. Gözlerinde gördüğüm hiçlikle Yakup'u ölmesi gereken bir şeymiş gibi, göremeyen gözleriyle denizin kıyısında öylece bırakmıştı. Zihnim bile acıyordu unutamadığım o anlar zihnimde hayalet gibi dolandıkça.

Ay çocuk beni bırakma diye bağırırken insan olmaktan utanmıştım. Üç harfli bir kelimeyle onu kurtarmıştık belki ama bu yine de insan oluşumdan duyduğum utancı bastırmıyordu. Bir korkuyla yanına varıp onu tuttuğumda kollarıma tek dalıymış gibi sarınan çocuk gözlerimin önünden gitmiyordu.

"Öl-ölmek istemiyorum, an-annem ve babamın yanına g-gitmek istemiyorum, k-korkuyorum ölmekten bırakma beni!"

Kulaklarımda çınlayan Yakup'un sesiyle gözlerim daha çok sızladı. Ağlamaya ihtiyacım vardı. Bu şaşkınlığı, bu acıyı, bu utancı bir zehir gibi akıtmam lazımdı fakat saatlerdir olduğu gibi yanan gözlerimden tek damla bile düşmüyordu. Hâlâ bir nevi şokta olduğumun farkındaydım ve kesiklerle bezenmiş yüreğim buz tutmuştu.

Bu gecenin sert rüzgarı ve tanık olduklarım yüreğimi buz kestirmişti. Boğazımdan bir hıçkırık kaçtığında sarıldığım bedene biraz daha sıkı tutundum. Yanan gözlerimi kapattım. Rüzgarın ve basıncın uğultusundan sesimi duymamıştı Yusuf fakat deli gibi titreyen bedenim yavru bir kedi gibi sığınmıştı heybetli bedenine.

İkimiz de Yakup'u durdurduktan sonra onun dudaklarından dökülen sözlerle sessizleşip kalmıştık. Bir ara kucağıma sığınan Yakup'u onun sakinleştirmeye çalıştığını duymuştum ama bu belleğimde silikti. Sonrasında emniyete nasıl gelip ifade verdiğimi ve Yusuf'un evdekilere benim yanımda haber verdiğini hatırlamıyordum. Şimdi nasıl yolun kayıp gittiğini anlayamadığım gibi.

Bedenim içine girdiği şokla mücadele ediyor gibiydi ve zihnimde dönüp duranlar belliydi. Yakup'un yakarışları, babası olduğunu sandığım ve onu evlat edinen adama sımsıkı sarılıp ağlayışı. Annesi sandığım kadının bir deli gibi kızaran gözleriyle Yakup'a nefretle bakarak ifadeye götürülüşü.

Kısa bir müddet sonra motor durduğunda görmek için baktım ve eve geldiğimizi fark ettim. İki katlı ahşap binaya bakarken usulca kollarımı Yusuf'un belinden ayırdım ve indim motordan. İkimiz de aynı anda kaskımızı çıkardığımızda o da indi motordan.

İstikametHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin