Rüstem abimin donlarını büyük bir ciddiyetle katlayan ablamı görmezden gelirken bir yandan da kucağımdaki Ertuğrul'la oynuyordum. Ablamı görmezden gelmeye çalışmak başlı başına bir işti, bunu hafife alamazdım.
"Benim kocam niye bu kadar güzel Rabia? Bir insanın her şeyi güzel olamaz, olmamalı."
Duyduğum cümlelerden sonra dehşete düşmüş bir sesle, "Bunlavı adamın donlavına bakavken söylemen beni çok işkillendivdi abla." dedim. Ona attığım garip bakışlara dayanamayıp güldü. "Donları da güz-" Başımı olumsuzca sallayıp kucağımda oturan bebeğimi göğsüme yasladım. "O cümlenin devamını duymak istemiyovum abla."
Başını olumsuzca sallamaya devam ederken, "Rabia sen de olmasan gülecek sebebim yok. Kocam iki günün biri sevkte, oğlum o olmayınca canıma okuyor, böyle uslu durmuyor. Tek arkadaşım Amine sayılır, o da evinde olduğu için bana oturmaya nadiren geliyor. Hayatım şu dört duvar arasına sıkıştı, iyi ki de geldin." dedi.
Onun hep kendine edindiği dertleri dinlediğimde minicik tebessüm ettim. "İyi ya işte gidene kadav istediğin gibi kullan beni. Emvine amadeyim efendim." Sözlerim üzerine o da hüzünlü bir tebessüm verdi bana. İyi ki varsın kardeşim diyeceğini beklediğim sırada ise, "Hadi bir çay koy üzerine de içelim o zaman. Bir de kek yap limonlu." dedi.
Gözlerim kısıldı, ihanete uğramışım gibi elimi kalbime koydum ve saçlarımı yumruğuna dolayıp çeken kıymetlimin poposuna vurdum hafifçe. "Lafın gelişi söylemiştim beni kullan diye! Ne hemen ciddiye alıyovsun ya?!" Kıkırdayarak Rüstem abimin bavulunun fermuarını çekti ablam.
Evet Rüstem abim yine sevke gidiyordu ve ablamın dertli olması bundandı. Doldurduğu küçük bavula içli içli bakarken, "Dün planlar kuruyordum ben, ne güzel ikinci çocuk girişimlerine başlayacaktık bu-" dedi. Sözünü bölen ise dehşete düşmüş bir halde kıymetlimin kulaklarını tıkayan bendim.
"Hey sen! Kövpecik kulaklavımızın bunlavı duymasına nasıl izin vevivsin!? Delivdin mi sen?!"
Ablam halimi komik bulduğundan olsa gerek kıkırdamaya devam ederken ben kaçarcasına bebeğimi de alıp odadan çıktım. "Kaçalım bebeğim, annen delivmiş olmalı." Rüstem abim son hazırlıklarını bitirmişken ceketini geçiriyordu üzerine. Merdivenlerden indiğimiz sırada ablam da peşimizden geliyordu.
Ertuğrul'u babasının kucağına verip kendimde hafifçe sarıldım ve geri çekildim. "Yakında gövüşmek üzeve komutanım, şimdiden kolay gelsin!" Rüstem abimin meşhur kıkırdayışları etrafa saçılırken ben de güldüm. "Sağolasın Rabia, görüşürüz." Neşeli sesiyle söylediğinde karısıyla olan öpücük seanslarını duymamak için koştur koştur mutfağa girdim. Öpücük sesinden nefret etmeme sebep olan iki insana minnettar değildim nihayetinde.
Ellerimi belime koyup etrafa göz gezdirdim. Hünerlerimi göstermek için kısa bir an evrenden enerji topladım ve ellerimi yıkayıp işe koyuldum. Çıkardığım malzemeleri hızlıca karıştırıp çırpıyordum ki dakikalar sonra ablam geldi oğluyla. Rüstem abimi uğurlamış olmalıydı.
Yüzünde bir sırıtışla geldi yanıma. "Nimet teyze kocamın sevke gittiğini gördü az önce, oturmaya çağırdı bizi akşama. Amine'de orada olacakmış." Duyduklarımla kaşlarım havalandı. Ciddi miydi? Yusuf'ta orada olacaktı. Ah cidden, onunla son yaşadıklarımızdan sonra görüşecek olmak garip, gereksiz bir heyecanı içime doluşturmuştu.
Odasında dakikalarca konuşmuş olmak, adil olmayan ses tonu, bakışları ve sözleri... Bu garip heyecan için yeterli sebeplerdi. Sertçe yutkunup, "Ne güzel sen de az önce söyleniyovdun yalnızım diye. Allah'tan başka biv şey isteseymişsin oluvmuş bak." dedim. O ise alttan alttan gülüp, "Keşke sana akıl isteseymişim belki olurmuş." dedi. Bana laf sokma fırsatını hiç kaçırmayan ablama kısık gözlerle baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstikamet
Teen Fiction"Adın ne senin?" Genç kız heyecanla içi coşarken sırıtmamak için kendini sıkıyor, böyle olunca dudağının altındaki küçük, iç ısıtan gamzesi ortaya çıkıyordu. "Vabia, komisevim." Genç adam duyduğu güzel ses ve onu eğlendiren konuşmayla kendini gülmem...