Ağzımdaki acı tat ve dudaklarımın neredeyse zonklayacak derecede yanışı beni rahatsız eden bir karanlıktan alıkoyuyordu. Göz kapaklarım birkaç ton yükün altından kalkar gibi güçlükle açıldığında bulanık görüşümü netleştirmek için birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım.
Küçük bir apartman dairesini anımsatan evin ferah ve temiz havasını sanki hayatım boynca hiç solumamışım gibi derince içime çektim. Gözlerim etrafta gezinirken acılaşmış ağzım yüzünden yüzümü buruşturdum.
Nerede olduğumu anlamaya çalışırken küçük bir koltuğun üzerinde uyuya kaldığımı fark ettim. Fakat hemen sonrasında burada uyuyakalmadığımı, bir odadan çıkan cüsseli adamı görünce anladım. Zira en son ağzıma bir bez kapatıp beni bayılttığını onu görür görmez hatırlamıştım.
Kaşlarım son derece çatılırken ne kadar zamandır baygın yattığımı bilmediğim koltukta güçlükle doğruldum ve bir işe yarayacakmış gibi zonklayarak yanan dudaklarıma kolumu bastırıp sildim. Adam ise düz bir ifadeyle ben izliyordu odaya girdiğinden beri.
Ben sanırım ciddi ciddi kaçırılmıştım.
Allah'ım cidden kaçırıldım inanamıyorum!
Gözlerim olayın ciddiyetini kavramış gibi irice açılırken çaprazımdaki koltuğa oturan cüsseli ve yaşlı adama, "Şey amca, beni kaçıvdın mı sen şimdi ciddi ciddi?" diye sordum. Sesli duyup daha çok inanmaya ihtiyacım vardı. Çünkü eğer cidden öyleyse sövmem gereken bir ablam ve güvenli mahallesi vardı.
Adam bana sert sert bakıyordu. Cevap vermek yerine yüzüme sanki bir suçluymuşum gibi bakıyordu.
Hadi ama, bir soru sordum. Kaçırıldığımı onaylamana ihtiyacım var amca. Üstelik burası terk edilmiş bir depo değil, rutubette kokmuyor ki? Ellerim bile bağlı değil. Birazdan kendi rızamla bayıltılıp geldiğime ikna olacağım sessiz kalmaya devam edersen.
Bana dik dik bakan amcaya aynı dik ve biraz farklı olarak boş bakışlarla karşılık veriyordum.
"Amca, kaçıvmadıysan söyle kalkıp evime gideyim."
Adam sanki onunla dalga geçmişim gibi sinirlenirken yerime sindim farkında olmadan. Gözlerindeki kıvılcımlar beni ürpertmişti.
"Neden yaptın bunu? Kızımdan ne istedin?"
Kaşlarım hafifçe havalanırken başımı yana eğip, "Af buyuv amca?" dedim. Kızının kim olduğunu bilmediğime ve onu hayatımda ilk defa gördüğüme kalıbımı basıp yemin bile edebilirdim.
"Bırak dalga geçmeyi! Sana bir soru sordum!"
Bana sesini yükselten adama kaşlarımı çattım. Az öncekine tezat oturduğum yerde doğruldum. Ne demeye bana bağırıyordu? Ben de bir soru sormuştum ve o da bana cevap vermemişti. Üstelik ben bilerek cevap vermemezlikte yapmamıştım onun gibi. Cevabım olmadığı için ne demek istediğini sormuştum.
Birazdan yaşlılara saygı kuralımı bu adam yüzünden bozacağım o olacak.
"Sizinle dalga falan geçmiyovum, ama gövünen o ki siz benimle dalga geçiyovsunuz. Beni bayıltıp buvaya getivmişsiniz ve hiç tanımadığım kızınız için hesap sovuyovsunuz! Ne yapmaya çalışıyovsunuz gevçekten?"
Adam öfkeyle bakmaya devam etti. Uzun sayılabilecek bir müddet sessiz kaldı. "İnci! Benim kızım, Yakup denecek velete senelerce annelik yapan zavallı kızım! Kocası için hayatını ayaklarının altına serip bir hiç yerine koyulan kızım! Ne istedin ondan, ne demeye ifade verip onu suçladın!? Onun bir suçu yoktu, sadece psikolojisi kötüydü, tek istediği kocası olacak adam tarafından sevilmekti ama delirdi sonunda! Sen de onu ilk hatasında hapse tıktırdın! Senin yüzünden deli hastanesine kapatılacak kızım! Ne istedin ondan!?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstikamet
Ficção Adolescente"Adın ne senin?" Genç kız heyecanla içi coşarken sırıtmamak için kendini sıkıyor, böyle olunca dudağının altındaki küçük, iç ısıtan gamzesi ortaya çıkıyordu. "Vabia, komisevim." Genç adam duyduğu güzel ses ve onu eğlendiren konuşmayla kendini gülmem...