Ayağımdaki beyaz alçıya dalgın dalgın bakarken aklımda bu akşam üzerinde yaşadıklarım dönüp duruyordu. Gözlerim şiddetle yağan yağmurda ve karşı evdeydi.
Bu akşam içimde bir şeyler olmuştu sanki, Yusuf beni ablamlara teslim edip gittikten sonra her şey puslu gerçekleşmişti. Ablamın azarlamaları ve duygusala bağlayıp ağlamaları, hastanede gerçekleşen sıkıcı olaylar ve parmaklarımdan birkaçının çatlamış olduğunu öğrendiğimizde ablamın fenalaşıp bayılması -evet neden bu kadar abarttı bilmiyorum ama kaçırılmamdan kalma bir travma olabilir diye düşünüyorum-, ayağıma takılan alçı, eve dönüşüm ve kemik suylu çorba içip odama geçişim... Hepsi çok puslu ilerlemişti ve oldukça yorgundum. Şimdi uykusuzluktan gözlerim kapanmak üzereykense aklımda sırf Yusuf vardı.
Onun odasını izliyordum ve evet bu sefer uyarsını dikkate almış, ışıkları söndürmüştüm açık açık röntgenlediğimi düşünmemesi için. Bu gece bir farklıydım, sıcacık odamda, yağmurun sertçe yağışını işitip izliyordum, sıcak hava beni mayıştırmıştı belki de bundandı yüreğimde hissettiklerim.
Bilemiyordum ama dudaklarımda bir tebessüm, midemde heyecanın krampları vardı ve adını bilmediğim bir şeyler kalbime tohumlarını ekmişte şimdi o tohumlar patlayıp filizlenmiş gibi hissediyordum.
Ayağımın acısı bile tatlı geliyordu. Yusuf ile olan tatlı konuşmamız, iflah olmayan yüreğimin onu hatırladıkça daha hızlı çırpınması, beni sırtına alıp eve kadar şikayet etmeden taşıması ve o güzel kokusu.. Sahi, bahar çiçeklerini kıskandıracak bir kokuya sahipti o.
Sigara içtiği için bol bol naneli şeker yiyor olmalıydı ki dudaklarından da güzel kokular ilişiyordu burnuma. Kanım kaynıyor gibi hissediyordum. Dudaklarımdaki minik tebessüm sanki bakiydi. Yirmi iki yaşıma kadar hiç böyle hissetmemiştim, belki bayram geceleri biraz.
Karanlık odayı titreyen telefonum ve ışığı işgal ederken heyecan tüm bedenimi sardı. Bu saatte yazabilecek iki kişi vardı nihayetinde. Ya Yusuf ya da densiz kuzenim Kerem olabilirdi. Komodine uzanıp telefonumu aldım elime. Ekranda Yusuf'un ismini gördüğümde heyecandan nefesimi tutmuştum farkında bile olmadan. Alt dudağımın içini ısırırken mesaja tıkladım.
"Uyudun mu deli güzeli?"
Kalbim yine garip bir ritimle çarpmaya başladığında yanaklarımın ısındığını hissediyordum. Küçük bir iç çekip yanıtladım onu.
"Hayır, uyku tutmadı bu gece komiser."
Dudaklarımda kalan minik tebessümle ne yazacağını bekliyordum ve cevap yazması uzun sürmedi. Odada şimdi tek duyulan şey benim sert soluk seslerimdi, ya da kulaklarıma çok gürültülü geliyordu bilemiyordum.
"Niye, beni mi düşünüyordun yoksa?"
Sanki gözetleniyormuşum gibi panikle odanın içinde gözlerimi gezdirdim. Sanki beynimin içindeki sesleri duyabilecekmiş gibi davranmam beni utandırmıştı. Tekrardan yazmak için klavyeye odaklandığım sırada gelen mesajla durdum.
"Tıpkı benim yaptığım gibi.."
Dudaklarımdan sesli bir, "Ne?" nidası döküldü okuduğum mesajla. Beni düşünüyordu ve bunu itiraf mı ediyordu açık açık? Kalbim deli gibi çarparken yanaklarımdaki ısı gittikçe artmıştı ve kıpkırmızı göründüğüme emindim. Sertçe soluklanıyordum şimdi odada sanki etrafımda ateş yakılmış gibi.
Ellerimin hafifçe titrediğini gördüğümde elimdeki telefonu bırakıp yanaklarıma bastırdım avuç içlerimi. Altında olduğum yorgan artık cehennem kadar sıcak hissettirdiğinde kucağıma kadar indirdim ve penceremi açtım dışarıdaki sağanak yağmuru umursamadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstikamet
Teen Fiction"Adın ne senin?" Genç kız heyecanla içi coşarken sırıtmamak için kendini sıkıyor, böyle olunca dudağının altındaki küçük, iç ısıtan gamzesi ortaya çıkıyordu. "Vabia, komisevim." Genç adam duyduğu güzel ses ve onu eğlendiren konuşmayla kendini gülmem...