dokuz

19 6 0
                                    

"Tanımadığım o kadar insan içinde ne yapacağım Oğuz?"

Yarım saattir başımın etini yiyordu. Şaka yapmıyorum gerçekten yarım saattir başımın etini yiyordu.

Gözlerimi telefon ekranından yavaşça çekerek Barış'la buluşturdum. Annemin yanında söylediğim şeyden sonra onun yanındayken seve seve kabul etmiş şimdi odamdayken ise resmen bela okuyordu bana.

Ona düzgünce bir cevap vermek için önce gözlerimi odada gezdirmiş sonrasında aralık olan dudaklarımı kapatmıştım. Buraya geldiğinden beri içimde hep bir korku vardı küçük sırrımızın açığa çıkmasıyla alakalı. Açıklayamayacağım bir durumla karşı karşıya kalsam nasıl koruyacaktım ki onu?

"Arkadaş edinebilirsin." dedim düşüncelerimle savaşmayı bırakıp yüzüme bir gülümseme kondururken.

Aslında büyük risk alıyordum. Onu insan içine çıkarmak gerçekten tehlikeliydi ama tüm gün evde duruyordu ve gördüğü insanlar kısıtlıydı. O yüzden etrafı tanımasını istiyordum. Sayesinde bipolar olmuştum.

"Gelmek istemiyorum." dedi elindeki leblebiyi ağzına atarken. Kendisinden oldukça emin çıkan sesi dudak büzmeme sebep olsa da onu ikna edebilirim diye düşündüm.

Ve bu düşüncem eşliğinde telefonumu yanıma koyup tüm dikkatimi ona yönelttim.

"Barış seni anlıyorum. Korkunu da anlıyorum. Hatta şu an ben saçmalıyorum belki de. Buraya geldiğin ilk günden beri dikkatli olmamız gerektiğini söyleyip duruyorum ve kafanı da ütüledim sanırım. Dışarı çıkmak.." Doğru kelimeleri bulmak istercesine bir müddet sustum.  "Büyük bir risk bu. Ama burada daha ne kadar kalacağını bilmiyoruz ve tüm bu süre boyunca evde duramazsın. Söz veriyorum bir sorun olmayacak."

Ona gülümseyip güven vermek istercesine yüzüne baktım. Genelde herkeste işe yarardı bu bakışlarım.

Barış'ın karakterini az çok biliyordum. Meraklı birisiydi. Etrafında neler döndüğünü merak ediyordu. Söylediğim cümleler onu ikna etmeli diye ümit ediyordum içimden.

Kısa bir sürenin ardından istediğim cevabı ondan aldım. "İyi be tamam. Ne olursa olsun."

Bu sefer elindeki leblebiyi bana yaklaştırıp dudaklarıma değdirdiğinde ağzımı hafifçe açarak içeri girmesine izin verdim.

Soğuk parmaklarını dudaklarımda hisseder hissetmez içim titredi. Parmaklarını hala dudaklarımın üzerinde tutuyordu. Transa geçmiş gibiydik. Sadece birbirimize bakıyorduk.

O ne hissediyordu bilmiyordum. Hoş kendimin ne hissettiğini de pek bilmiyordum. Pek anlam veremiyordum doğrusu. Ama aramızdaki çekimi ikimizde hissediyorduk.

Kendine gelip parmaklarını çektiğinde ben de boğazımı temizleyip geri çekildim.

Aramızda bir süre sessizlik oluştu.

Ve o an aklımdan geçen belki de en saçma şeyi söyledim sessizliği bozmak istercesine.

"Parmakların. Soğuk biraz. Üşüyor musun?"

Bakışlarını birden bana çevirdiğinde yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Tam olarak yerin dibine girmemi sağlayan bir bakıştı bu.

"Üşümüyorum."

"Emin misin? Hasta olmanı istemem."

"Daha ölmüyorum Oğuz. Bak."

Beni inandırmak için yüzüme uzunca baktığında inandıramadığını düşünmüş olacak ki ayağa kalkıp etrafında döndü. Sonra birden halıya takıldı ve yere düştü.

iki dünya | bxb Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin