[DİX-SEPT]

870 66 24
                                    

1 hafta sonra

Elimde soğumakta olan kahvemden bir yudum alıp, gözlerimi karşımdaki jimin'in gözlerine diktim. Cuma günü okul çıkışı, hafta sonu kafe de buluşuruz diye sözleşmiştik ve şimdi o söz verdiğimiz kafede karşılıklı oturuyorduk. Gerçi ben oturuyordum, jimin bir saniye bile susmuyordu.

"Sonra sen yürürken arkandan çatık kaşları ile baktı kook. Böyle gözlerini falan ayırmadı yani, offf! Deliriyorum sanırım. Siz var ya efsane bir çift olacaksınız, ben hissediyorum." Civciv gibi cikcik'leyerek konuşuyordu resmen ve benden onu ciddiye almamı istiyordu. Zaten sarı, kıvırcık saçları hepten ciddiyetimi sikiyordu.

"Aynen chim, hmhm." Diye fütursuz bir tavırla homurdandım ve kahvemden büyük bir yudum daha aldım. Gözlerim ondaydı, bedenim burdaydı fakat aklım ve ruhum çok başka yerlerdeydi. Şu an ki ortama pek odaklanamıyordum.

"Şimdi benim çiyan kız modumu açtıracaksın ve saçını başını yolmama sebep olacaksın! Ben iki saattir ne anlatıyorum, senin aklın nerede kook?" Diye mızmızlanma gibi yakınmasına karşı kısık bir sesle kıkırdadım. Bazen fazla tatlı oluyordu.

"Tamam jiminie, şimdi tüm odağım sensin. Konuş." Dedim ve söylediklerimi destekleme niyetiyle kahvemden son yudumlarımı alıp, kahveyi masaya bıraktım. Kollarımı göğüs hizamda birleştirdim ve odağımın tümünü jimin'e çevirdim.

"Bak baştan anlatıyorum." Dediğinde sadece kafam ile onaylamakla yetindim. O da kısa bir süre sonra saatler sürecek olan konuşmasına başladı.

____

"Dediklerimi anladın mı?"

"Evet dedim ya chim, daha kaç kez diyeyim?" Sinirle homurdanmama karşı kafama bir tokat yememle gözlerimi önünde bulunduğumuz evden ayırıp, ona çevirdim.

"Tamam bakma öyle katil tavşan gibi, git kapıyı çal." Dedikten sonra omuzlarımdan ittirmesiyle saklandığım yerden ayrıldım ve titrek adımlarla eve doğru yürümeye başladım.

Neden buradayım, neden jimin'in aklına uyup kendimi buralara kadar sürükledim bilmiyorum ama onun sayesinde kazandığım ufacık bir cesareti de kaybetmemek için adımlarım titrek ama kendinden emindi.

Önüne kadar geldiğim evin kapısını çalmak için titrememin durmasını bekledim. Çünkü sikeyim ki tüm vücudum bir yaprak misali tirtir titiriyordu. Ve bu hâlde karşısına çıkarsam rezil olmam kaçınılmaz olurdu. Bu yüzden bir müddet bekledikten sonra titremesi geçen elimi güç bela haraket ettirip, kapıya vurmasını sağladım.

Kapıya yaklaşan adım sesleri nefesimi tutmama sebep oldu. Terleyen avuç uçlerimi hızlıca pantolonuma silip terin geçmesini sağladım. Kapı açılana kadar da olduğum yerde sallanıp durdum.

Zaten kapı fazla bekletmeden ağır ağır açıldı ve yüzüme ilk önce evin sıcaklığı vurdu, ardından da kokusu ilişti burnuma. Kokusu bile gözlerimin dolmasını sağlayacak kadar güzelken, kapıyı üstü çıplak bir biçimde açması ise neredeyse çığlık atarak kaçmama sebep olacaktı.

Kapıyı ya ben değilde başkası çalsaydı? Kapıyı ona da mı üstü çıplak bir şekilde açacaktı? Saçmalık.

"Jeon?" Sesi neden burada olduğumu sorgular gibiydi. Ama saklama gereği duymadığı heyecanı sesine yansımıştı. Belli ki geldiğim için mutlu olmuştu.

professeur de français || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin