[DİX-HUİT]

696 57 19
                                    

Her gün isteksizce yürüdüğüm okul koridorundan bu sefer büyük bir istekle yürüyordum. Hatta koşuyordum. Çünkü dersimiz Fransızcaydı. Taehyung'un evine gittiğim günden bu yana sadece 2 gün geçmişti ve ben bu 2 günde Taehyung'u hiçbir yerde görememiştim. Şimdi ise 2 günün ardından onu görebilecektim. İşte bu yüzden büyük bir heyecan ve istekle atıyordum adımlarımı. İçimde büyük bir sevinç dalgası dolanıyordu.

İlk kez hissettiğim bu duygular bana yabancıydı. Yabancıydı çünkü daha önce böyle hissetmemi sağlayacak birisiyle karşılaşmamıştım. Birini görünce nefesim kesilmemişti mesela ya da onun karşısında iki kelimeyi bir araya getiremeyecek kadar aciz olmamıştım. Ben bu yabancı duyguyu ilk kez tadıyordum. Kabullenilmesi zor bir duyguydu, özellikle de bir erkeğe karşı ve o erkek bir de benim öğretmenim. Çok yanlıştı. Yanlıştı ama aynı zaman da çokta güzeldi. Kim Taehyung'a karşı hislerim güzeldi, hoş hissettiriyordu. Huzur'un beden bulmuş hâli tam yanımdaymış gibi hissediyordum. Hayır, hayır huzur değil. Taehyung daha çok ev gibiydi. Sıcak bir yuva. Sanki yıllarca bulamadığım evimi bulmuşum gibi sıcak bir his dolanıyordu damarlarımda, kalbimde...

Sabahın erken saatleri olduğu için boş olan koridoru rahatlıkla aşmış, sınıfıma girmiştim. Sınıfında aynı şekilde boş olması daha rahat hissetmemi sağlarken, sırama yerleştim ve fransızca kitabımı çıkardım. Kalemlerle birlikte silgiyi de masanın üstüne koyduktan sonra ders için hazırdım.

Gözlerim kısa bir an duvarda asılı olan saate kaydığında yerimde sabırsızca kıpırdandım. Önceden çalmamasını dilediğim zilin, şimdi çalması için saniyeleri sayıyordum. Ah aşk, insana neler yaptırtıyorsun.

Dakikalar ölüm gibi gelirken, zil çaldı. Zilin melodisi kulaklarıma ulaştığında, neredeyse yüzümde koca bir gülümseme oluşacaktı ama tuttum kendimi. Zira şu an dolu olan sınıfın neden güldüğümü sorgulamasını hiç istemiyorum. Ben bir an önce Taehyung'u görmek istiyorum.

Öğrenciler çalan zille birlikte yerlerine geçerken, saniyeler sonra kapı açıldı. Eş zamanlı olarak hevesli gözlerim heyecanla kapıdan içeri girmiş olan bedene kilitlendi. Günlerdir hasretini çektiğim beden yüzünde kare gülümsemesiyle sınıfın içinde yürürken, gözlerim üstünden bir saniye bile ayrılmadı. Sınıfla günaydınlaşırken, kısacık dahi olsa gözleri bana uğradı. Çakmak gibi parlayan gözleri, benim kahvelerimle çarpıştı. Anlık bir bakışmaydı ama onun gözlerindeki parıltıyı görmeme yetmişti. O da beni özlemişti.

Selamlaşma faslı bittikten sonra hiç vakit kaybetmeden dersi anlatmaya başladı. Tüm öğrenciler pür dikkat dersi dinlerken, benim gözlerim özlemle bedenini süzüyordu. Tahtaya yazı yazarken belirginleşen pazularında arsızca dolaştırıyordum gözlerimi. Kısacası tüm bedenini yoğun bir açlıkla süzüyordum. O ise tüm bunlardan bihaber, masumca ders anlatmaya ve tahtaya bir şeyler yazmaya devam ediyordu. Benim onun için sertleştiğimi bilmeden...

Bir dakika, sertleşmek!

Şaşkınlıkla irileşmiş gözlerimi hızla bacak arama çevirdim ve oldukça sertleşmiş olan aletime baktım. Sikeyim, resmen sertleşmiştim! Hem de sadece ona bakarak...

Bu beni bir sapık yapmaz, yapmaz değil mi? Yapmaz ya... sonuçta müstakbel sevgilim olur kendisi.

Ne yapacağımı bilemez bir hâlde sıramda put gibi oturmaya başlamışken sağıma soluma baktım, bir çıkış yolu aradım ama maalesef bulamadım. Taehyung'tan tuvalete gitmek için izin istesem, kendisi derste böyle şeylere izin vermeyen bir odun olduğu için kabul etmez.
Ne yapacağım amına koyayım!

Bir de aptal gibi bugün sadece bir tişört ile okula gelmiştim. Havalar ısındığı için ne bir hırka almıştım yanıma ne de bir sweatshirt.

Yardım dilenen gözlerimi Taehyung'a çevirmiştim ama o her şeyden soyutlanmış gibi tahtaya bir şeyler yazıyordu. Tüm odağı şu an sadece tahtaydı.

professeur de français || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin