Bugün okul vardı lakin ben okula gitmek yerine arkadaşlarımla bir kafede buluşmuş, gülüşerek sohbet ediyordum. Onları uzun zamandır görmüyordum ve beni ziyarete geldikleri için buluşma tekliflerini reddetmemiştim. Sene de bir defa buluşma şansımız oluyordu ve o da oldukça kısa sürüyordu. Onlar benim aksime okulu bitirdikleri için çalışmak zorundaydılar ve iş için farklı ülkelere gitmişlerdi. Yani beni tek bırakmışlardı.
"Yine neden düştü yüzün? Daha az önce gülüyordun ya güzelim." Daejung'un sorusuyla birlikte yüzüme sahte olduğu belli olan bir gülümseme kondurdum.
"Düşmedi yüzüm falan, nerenden uyduruyorsun Dae?" Şakayla karışık konuşsam bile yüzündeki ciddi hava dağılmamıştı. Hanwool kolunu tutup ona dönmesini sağlamıştı ama yine gözleri üstüme çevrilmişti.
"Biz olmadığımız zamanlar kimsesiz olduğunu falan düşünmedin değil mi? Şu saçma düşüncelerinle yeniden boğuşmadın umarım? Hiç arkadaşım yok, kimsesizim, ailem falan yok, kimse beni sevmiyor gibi saçma düşüncelere dalmamışsındır umarım. Çünkü biz ne zaman geri dönsek arkamızdan bebek gibi ağlıyorsun ve seni terk ettiğimizi düşünüyorsun." Daejung'un sinirle söylenmeleriyle gözlerim dolmaya başlamıştı. Bunu fark eden juwon, daejung'un kafasına okkalı bir tokat atıp yerinden kalktı ve sandalyemin yanına gelerek yanımda diz çöktü. Ellerini bacaklarımın üstündeki ellerime sardı ve beni kendisine doğru çevirdi.
"Minik bebeğim sil bakayım o akan yaşlarını! Daejung nasıldır bilirsin, kalabalık bir ailen olduğu hâlde kendine kimsesiz muamelesi yapmana sinirleniyor işte. Takma sen onu, boşver." Ürkütmekten korkar gibi kısık bir tonda konuşup cümlenin sonunda yüzüne sıcak bir gülümseme kondurdu. Gözlerindeki şevkat ise buruk bir şekilde gülümsememi sağlamıştı.
Daejung haklıydı. Onların gittiği günden sonra her zaman psikolojik bir çöküşe giriyorum. Sanki hiç arkadaşım olmamış gibi düşünüyorum ve bu onları sinirlendiriyor. Belli etmeseler bile bu durumun hepsini sinirlendirdiği açık. Ama kendime engel olamıyorum. Onlardan ayrı kalmaya hiçbir zaman alışamıyorum ki.
"Özür dilerim." Titrek bir sesle kesik kesik konuşmamdan sonra juwon hızla ayaklanmış, beni de beraberinde kaldırmıştı. Bizle birlikte masadaki herkes kalkarak beni ortalarına aldılar ve çember oluşturacak şekilde bana sarıldılar.
"Aptalsın sen, koca bir aptal." Chanyeol'un kulağımın dibinden gelen mırıltısıyla hep birlikte gülmüştük. İşte onların yanındayken benim üzgün kalmam bu kadar kısa sürüyordu.
Ama onlar gittiğinde çok nadir gülümseyebiliyordum..."Artık otursak mı? Herkes bize bakıyor da hani..." Jaemin'in yüzüne baktığımda kıpkırmızı kesildiğini fark ettim ve bu koca bir kahkaha atmama neden oldu. Grubumuzun en utangaç bireyi olmayı her zaman başarıyor.
Jaemin'in lafı üzerine tekrardan ayrılıp yerlerimize geçtik. Herkes önündeki yemeği yemeye geri dönmüşken Gaeul'un gözlerini yan profilimde hissedebiliyorum. Bakışlarımı tabağımdan onun yüzüne çevirdiğimde tahminim de yanılmadığımı gördüm. Bana bakıyordu.
"Enişte var mı kook?" Ciddiyetle sorduğu sorunun saçmalığı bir saniyeliğine donup kalmama sebep oldu. Onun sorusuyla herkes tabağından kafasını kaldırmış bir bana bir de Gaeul'a bakmaya başlamıştı.
"Yani var gibi Gaeul, neden sordun ki?"
"Hiç. Sadece merak." Dedi ve az önceki soruyu kendisi sormamış gibi sakinlikle tabağındaki yemekleri yemeye geri dönmüştü. Onun bu garip davranışlarına alıştığımız için kimse sorgulamadan tekrar önlerine döndü.
Yemek faslının geri kalanı sessiz geçmişti. Yemekten sonra da onların tekrardan geri dönmeleri gerektiği için salya sümük yolcu etmiştim onları. Benim hâlime gülüp ağlarken çok çirkin olduğumu söyleselerde, obların da gözleri dolmuştu giderken. Çünkü yine 1 sene boyunca ayrı kalacaktık ve bu ayrılık artık katlanılamaz bir özleme dönüşmeye başlamıştı...
*****
"Kıskançlık yapmanı gerektirecek bir durum yoktu diyorum sana Tae. Sadece uzun zamandır görmediğim dostlarımla yemek yedim. Ne var bunda?" Diye çileden çıkmış bir hâlde bağrınmalarıma karşılık Taehyung sadece yüzüme bakmaya devam etmişti.
Resmen boş yere kıskançlık tribi çekiyorum. Çok saçma. Havaalanından eve geldiğim gibi Taehyung'un kıskançlıklarıyla uğraşıyordum. Tam 1 saattir ne kadar dil döksemde beni dinlemiyordu ve beni çıldırtmaya başlıyordu. Hatta çıldırtmıştı.
"Ama onlarla birlikte fotoğraf paylaşmışsın ve o fotoğrafta ne fark ettim bil bakalım?" Diye sıktığı dişleri arasından konuştuğunda bir adım geriledim. Böyle zamanlarda oldukça korkutucu oluyor.
"Ne fark ettin?" Diye içime kaçmış sesimle, merak etmesem bile sormadığım takdirde daha fazla sinirleneceğini bildiğim için istediği cevabı verdim.
"O dost dediğin heriflerden birisi sana yiyecek gibi bakıyordu! Herkes kameraya bakarken, onun gözleri senin üzerindeydi kook. O gözlerindeki bakışı bilirim ben. O çocuk sana aşık!" Diye kükrediğinde yerimde sıçladım. Sinirli bir Taehyung düşman başına...
"Özür dilerim."
"Tanrı aşkına kook, sen neden özür diliyorsun?"
"Bilmiyorum tamam mı! Sinirli hâlin beni korkutuyor ve karşında ne yapacağımı bilmiyorum!" Diye ben de onun gibi bağırdığımda sinirli yüzü anında yumuşamıştı. Ben ona sinirli sinirli bakarken, Taehyung aramızdaki mesafeyi sıfıra indirip dudaklarını mühürlercesine dudaklarıma bastırmıştı. Bu ani baskıyla kafam geriye doğru yatmışken, hiç zaman kaybetmeden ona karşılık vermeye başladım.
Dudaklarımı araladığımda yavaşça dilini ağzımın içine gönderip damağımı yaladığında, dudaklarının üstüne doğru kısıkça inledim. Onunda boğazından bir hırıltı yükselirken dilini dilime doladı. Ellerim anında yerini biliyormuşçasına saçlarına dolandı ve tutamlarını çekiştirmeye başladım. Dilinin pütürlü yapısı aklımı bulandırmaya başlamışken, altımda oluşmaya başlayan sertlik hepten aklımı uçuruyordu, bu da yetmezmiş gibi kendini kasıklarıma bastıran ve hafifçe sürtünen Taehyung'la bayılacak gibi olmuştum. Sertleşen aletini bana sürterken dili asla hızını kesmeden, yiyip bitirmek istercesine dilimi emiyordu.
Nefessiz kaldığımızda sesli bir şekilde ayrılmıştık. Taehyung alnını alnıma yaslayıp orada soluklanmaya başlamışken altımdaki sertliğin zonklamaya başlamasıyla acıyla inledim.
"İstiyor musun bebeğim?" Taehyung olağanüstü derecede boğuk çıkan sesiyle soluduğunda sesli cevap vermek yerine kafamı sallayarak istediğimi belirttim.
Taehyung cevabımın ardından hızla dudaklarıma kapandığında, zıplayarak kucağına çıktım ve ayaklarımı kalçasının üstünde çapraz bir şekilde sabitledim. Kollarımı hızla boynuna dolarken ona karşılık vermeye başladım. Biz derince öpüşürken Taehyung'un yatak odasına ne zaman geldiğimizi dahi anlayamamıştım.
Sırtım yumuşak yatakla buluştuğunda anca idrak edebilmiştim odasına geldiğimizi.
Taehyung geri çekilip dudaklarımızı ayırdığında hızla yerlerimizi değiştirip beni üstüne çıkarmıştı. Ben üste çıktığımda elleri anında kalçalarıma kaymış, kalçalarımı sertçe sıkarak beni kasıklarına bastırmıştı. Hissettiğim sertlikle derince inlerken, Taehyung'un da dudaklarından aynı şekilde bir inleme firar etmişti."Son kez soruyorum güzelim, gerçekten istiyor musun?"
"Sus ve seviş benimle Taehyung." Dedikten sonra hızla dudaklarına atıldım.
Anlaşılan bu gece kalçamın ırzına geçilen gece olacaktı...
______________________________________
Annyeonghaseyo yorobun!Nasılsınız?
Bir dahaki bölüm de smut olacak
Şimdiden uyarısını yapayımBeğendiyseniz oy ve yorum!! Atmayı unutmayın :)
Dedik ve bölümün sonuna geldik.
Yeni bölümlerde görüşürüz canlarım~👐🏻
Sağlıcakla kalın, hoşça kalın💜
_____
ŞİMDİ OKUDUĞUN
professeur de français || Taekook
RomanceMatematik profesörü olan Kim Taehyung, matematik yerine fransızca öğretmenliğini tercih etti. Fransızca öğretmeni olarak atandığı ilk okul, Jeon Jungkook'un okuduğu okuldu. *Tüm hakları saklıdır.