"Jeongin?"
Arkasından gelen ses ile oraya döndü Jeongin. Üzerindeki incecik kıyafetlerle burnu akmış, göz altları şişmiş bir şekilde duruyordu. Hyunjin yanına gelmeye çalıştığında bağırdı.
"Gelmeyin! İstemiyorum ben sizi!"
"Jeongin lütfen..."
"Gelme!"
Jeongin bu büyük bağırışın ardından öksürmeye başlamıştı.
"En azından getirdiğim suyu vereyim."
Jeongin birkaç dakika tereddütlü kalmış ardından da elini uzatmıştı. Eline direk gelen suyu içerek karşısındaki nehir manzarasına baktı. Yanını patpatlayarak Hyunjin de yanına yerleşmesini sağladı. Birkaç dakika sessizliğin ardından Jeongin konuşmuştu.
"Ailem beni hiç sevmedi Hyunjin. Beni hep şımarttılar, bir sürü hediyeler aldılar, bana baktılar ama beni asla sevmediler."
Birkaç dakika suskunluk yapmış deniz manzarasını seyre dalmıştı.
"Buna nasıl kanaat getirdim biliyor musun?"
Gülümsedi. Acı bir gülüştü. Gerçekleri vuracak kadar acıydı.
"Onlar beni ilk büyütmelerin heyecanındaydılar. Onlar oğullarını istediği gibi gördü. Onlar benim ilk doğmamı ele aldılar hep. Getirdiğim başarılar, yaptığım süprizler hiç biri umurlarında değildi. Onları mutlu eden tek şey onların bir ve tek çocuğu olmamdı. Yanlış bir şey yok değil mi?"
Yine suyu izlemeye daldı. Kafasındaki düşünceleri toparlamaya çalışıyordu.
"Yıllar sonra o hevesleri gitti. Beni sevecekleri bir şey bile kalmadı. Bana şımarık dediler. Kendileri yapmamış gibi bana şımarık dediler. Bana çocuksu dediler. Buna engel olmaya çalışmış gibi bana çocuksu dediler. Bana tembel dediler. Yıllar önceki söylediklerini hatırlamazmış gibi bana tembel dediler. Bana anlamaz dediler. Sanki bir şeyleri yüzlerce kez anlatmış gibi bana anlamaz dediler. Sana bir şeyler öğrettik dediler. Sanki çok şey öğretmiş gibi sana bir şeyler öğrettik dediler."
Hyunjin'in omzuna yaslandı Jeongin.
"Aslında şuanda endişelendikleri şey bile ilk çocuklarını kaybetmek. Onlar beni aramıyorlar ilk çocuklarını arıyorlar. Benim kendi kendime yetiştiğimin farkına bile varmadılar. Size kızmadım aslında. Belki biraz sinirlendim ama aileme olan sinirim yüzünden yazdım öyle. Affedin beni."
"Affedilecek bir şey yok ki. Sende haklıydın. Seni anlamalıydık. Seni hep koruyacak biri olarak gördük. Seni kendini koruyabileceğini düşünmedik. Seungmin anladı tek seni. Bize o kadar uyarı yaptı ama dinlemedik."
"Aslında ben aynı kalmanızı istiyorum. Benim için endişelenmeniz hoşuma gidiyor. Abartmadan ama."
"Tamam. Küçük şeylere panik olmuyacağım bundan sonra."
"Söz mü?"
"Söz."
"Biraz daha iyiyim. Sakinleştikten sonra bunları anlatmak iyi geldi."
"Söylemek istemiyorum ama Changbin hyung çok merak etti seni. Haber etsem."
"Dur ben haber ederim."
Cebinden çıkardığı telefonuyla Changbin'i aradıktan sonra konuşmaya başladı.
"Hyung? İyiyim ben. İyiyim ya. Ağlamıyorum. Tamam tamam. Yanındakiler kim? Felix'ler mi? Tamam. Atıyorum konumu. Görüşürüz."
Konumu attıktan sonra telefonu geri cebine koydu. Birkaç dakika sonra gelenler ile Hyunjin'in omzundan kalktı Jeongin.
"Jeongin!"
Changbin hızla yanına gelirken Jeongin kollarını açtığı gibi ona sarıldı.
"Hyungum beni için endişelenmiş mi? Yiyeyim mi ben hyungumu."
"Sus gerizekalı."
"Aa ayıp ama ne gerizekalılığımı gördün?"
"Çok endişelendim. Böyle ortadan kaybolma bir daha."
"Emrin olur. Ortadan kaybolurken seni arayıp haber edeceğim burada ortadan kayboluyorum diye."
"Et."
"Aa sen ağlamaktan beynini kaybetmişsin sanırım. Ortadan kaybolmak istediğimi neden haber edeyim yaa!"
"Et işte!"
"Hyung."
"Hmm."
Jeongin hyungunun yüzünü görücek kadar geriye yürüdü.
"Bana bak."
"..."
"Burnun kızarmış senin. Gözlerinde öyle. Bana hasta olma diyene bak. Kısa kollu çıkmış dışarıya."
"Sen sanki çok mükemmelsin."
"Evet neyim var? İyiyim güzelim."
İleriden gelen Jeongin sesi ile Jeongin anlık oraya bakmış ardından gözlerini geri Changbin'e odaklamıştı. Annesi onlara yaklaşırken Changbin'i bırakmış elini tehdit edercesine sallamıştı.
"Yaklaşmayın!"
"Jeongin..."
"Jeongin demeyin bana! Yaklaşmayın bana! Pişman olarak gelmeyin bana! İstemiyorum sizi."
"Özür dilerim Jeongin. Bağırmamalıydım sana. Affet beni."
"Özür dileme benden! Sabah dediklerini unutmadım, unutmayacağım da. İstemiyorum sizi. Ben çocuğunu tanımamış bir anne baba istemiyorum. Dediniz ya bana biz seni yetiştirdik nasıl bu hale geldin diye. Siz sebep oldunuz buna. Sizin gösterdiğiniz ilgi sebep oldu. Siz bir anda bıraktınız beni. Beni bir boşluğa öylece bıraktınız. Kurtulmamı beklediniz. Destek vermediniz. Şimdi gelip her şeyi bir özürle kapatmayın. Kapatmanızı istemiyorum çünkü."
Changbin'in elini tutarak uzaklaştı oradan.
"Jeongin! Nereye gidiyoruz?"
"Sakinleşmem lazım hyung."
"Çoktan geride bıraktık zaten. Jeongin."
Changbin bir anda çekti Jeongin'i. Dip dibe girirlerken utanarak çekildi Jeongin.
"Sakinleş yoklar işte."
"Hyung."
"Efendim."
"Ben..."
"..."
Sakinleşerek kaldırıma oturdu Jeongin.
"Bugün Seungmin'de kalırım sanırım."
"Ailen?"
"Sakinleşip onlara geri döneceğimi düşünüyorlar. Yani izin verirler."
"Onlar öyle düşünüyor ama sen onlara karşı aynı olmayacaksın değil mi?"
"Sen aynı olabilir miydin?"
"Bilmiyorum. Böyle boktan bir olayı düşünmemiştim bile."
"Düşünme zaten."
"Jeongin."
"Efendim?"
"Bizim senin için endişelenmemiz çok mu rahatsız ediyor seni?"
"Aslında tam tersi. Siz benim için endişelenince kendimi değerli hissediyorum. Çok fazla abartmadığınız sürece sıkıntı değil benim için."
"Sabahki biraz fazlaydı değil mi?"
"Yani ama aileme sinirlenmeseydim hoşuma gidebilirdi."
"Üzgünüm sadece gerçekten seni merak ettim."
"Biliyorum Changbin~a. Sorun değil."
"Neyse hadi gidelim o zaman."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
N/S ♧ Hyunsung
FanfictionO sırada da Minho, Felix ile birlikte içeri girdi. Hyunjin onların girdiğini görünce görüşürüz diyip kalkıcaktı ki Minho tam karşısında durdu. "Amacın ne?" "Efendim?" "Amacın ne? Bir ay boyunca Jisung ile yanyana olmanıza rağmen hiç konuşmayıp şimdi...