Merhaba ATEŞ VE BUZ ailesi.MEDYA: KUZEY KARASAROĞLU
🌟 YILDIZA BASIP DESTEK OLMAYI UNUTMAYINIZ.Uçak havaalanına inerken, tekerlerinin yere sürtmesi gerekirken sanki kalbime sürtüp kıvılcım çıkartıyordu. Poyraz çocukların elini tutup uçağın merdivenlerini inmelerine yardım ederken, çocukların tabletlerini masanın üstünden toplamakla meşguldüm. Bizi uğurlayan iki hostese gülümsedikten sonra uçaktan ilk adımımı attım. Yüzüme vuran İstanbul'un nemli havası, yerime çivilenmeme sebep oldu.
Çocukların neşeli kahkahaları kulaklarıma buğulu şekilde gelmeye başladığında, kalbim hızlı bir şekilde depar atmaya başladı. Boğazımda sanki bir lokma kalmış gibi hissederken, panik atağın ayak sesleri kulağımı çınlattı.
Hava çok soğuk değildi ama üşüyordum. Vücudumdaki titreme ve elektrik akımı, beni olduğum andan soyutlamaya yemin etmiş gibiydi. Yine panik atak krizi geçiriyordum. "Olmaz! Şimdi değil," diye fısıldadım kendi kendime. Yerimde hoplayıp zıplayarak, 'ölüyorum,' diye bağırmak istiyordum.
Evet, bu sefer kesin ölüyordum. Çünkü nefes alamıyordum. Boğazıma tırmanan nefes orada tıkalı kalıyor ve ciğerlerime hava gitmiyor gibiydi. Üstümdeki beyaz, v yaka tişört bile beni boğuyordu. Ellerimi boğazıma götürerek ovaladım.
'Yutkun, hadi Deniz yutkun!'
Sesli nefes alıp vererek, nefes alıp almadığımı kontrol etmeye çalışsam da nemli hava bana yardımcı olmuyordu. Bacaklarımın titremesinden adım dahi atamazken, nasıl ayakta durabildiğime hayret ediyordum. Olduğum yere çöküp ağlamak istiyordum ama bu atak ağlamama bile izin vermeden gözlerimi mühürlüyordu.
Soğuk soğuk terlemeye başladığımda tüylerim diken gibi olup damarlarıma batıyordu. Titreyen elimin birini merdivenlerin korkuluğuna atarak sıkıca tutmaya çalıştım ama buna gücüm bile yoktu. Sanki bir anlık hafızamı kaybetmiş, bedenim ruhumdan çıkmış gibi etrafa bakıp nerede olduğumu sorguladım. Titreyen elimi kontrol ettiğimde bedenim bana ait değilmiş gibiydi.
Amerika'ya gittiğim zaman başlamıştı bu hastalık. Doktor psikolojik olduğunu ve panik atak krizi geçirdiğimi söylemişti. Yaşadığım kaybetme korkusu ve beynimin içindedönen kaygılar beni hiç bırakmamıştı. Bazı dönemlerde azalsa da bu sıralar daha yoğun olmaya başlamıştı.
Türkiye'ye döneceğimizi öğrendiğimden beri kafamdaki düşüncelerin yoğunluğu bu hastalığı tetikliyordu. Korku, kaygı, stres... Hepsi üzerime karabasan gibi çöküyor ve ben beynime düşünmemesi için söz geçiremiyordum.
Ölmek istiyordum. Panik atak bedenimi ele geçirirken artık ölmek ve bu histen kurtulmak istiyordum. Ölmek bir kere olurdu ama bu panik atak beni her seferinde daha da öldürüyordu. Bazen öleceksem öleyim artık diye saçlarımı yoluyordum ama ölmüyordum.
Çocuklar arabaya binerken bana el salladığında, titreyen elimi havaya bile kaldıramamıştım. Anlamamalıydılar. Onların yanında güçlü olmalıydım. Hafif bir şekilde onlara gülümsediğimde, Poyraz ters bir şeyler olduğunu anlamıştı. Güneş gözlüklerinin arkasından, gözleri beni sarmaladığında boğazımda olan elime gitti bakışları. Çocukları arabaya bindirdikten sonra koşar adımlarla uçağın merdivenlerini ikişer, üçer çıkarak yanıma geldi.
Titreyen ellerimi, ellerinin arasına aldı. Bakışlarındaki endişeli parıltılar beni daha da çıkmaza sürüklüyordu. Çünkü onunda elinde olan bir şey yoktu. Sadece çaresizliğime ortak oluyordu. "Deniz, iyi misin güzelim?"
Çaresizlikle harmanlanan gözlerim ona tutunduğunda ne olduğunu çoktan anlamıştı bile. Gözlerinin içine bakarak dolu bakışlarımı ona çevirdim. Ağlamak istiyordum ama bu hastalık ona da izin vermiyordu. Ağlayamıyordum. Başımı iki yana sallayarak, "ölecek gibi hissediyorum. Nefes alamıyorum Poyraz," dedim endişeyle. Ellerimi sabırsızca sallamaya başladığımda daha sesli nefes alıp vermeye başladım. Yerimde hiç durmadan kıpırdanıyor, sakin kalamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ VE BUZ
ChickLitSöylediklerini kabullenmeyerek kafamı iki yana salladım. Ona doğru uzandığımda ellerimi göğsüne koydum. Gözyaşlarım dur durak bilmiyordu. "Hayır, Kuzey hayır! Bana inan, n'olur bana inan! Ben sana ihanet etmedim. Ben Deniz'im, senin Deniz'in. Ben sa...