Merhaba ATEŞ VE BUZ ailesi...
🌟 basarak bölümü parlatmayı unutmayın.
🌟 🌟
Acılar bilenerek kalbimize darbe uyguladığında sığınacak tek liman sevdiklerimizdi.
Kendime telkinler vererek adımlarımı küçük küçük arkalarından ahıra doğru yönelttim. Kapıdan adımımı atarken yoğunlaşan tezek kokusuna burnumu kıvırdım. Bir an önce buradan gitmek istiyordum.
İçeriye girdiğimde karanlığa alışan gözlerimle yerdeki bakışlarımı kaldırdım. Arkamdaki tahta kapının korumalar tarafından kapatılışı içimde sanki deprem etkisi yaratırken karşımda gördüğüm manzara çantamı yere düşürmeme ve elimi karnıma götürmeme sebep olmuştu.
Ayaklarım bilinçsizce, beni bir iki adım geri adım atmaya zorlamıştı. Dizlerimin bağı çözülmüşken beynim ayakta durmam için ağır komutlar veriyordu. Ahırın ortasına kurulmuş bir kürtaj masası ve hastanede gördüğüm, telefonla konuşan adam vardı. Yanında dikilen beyaz önlüklü bir doktor ve hemşire, acıyan gözlerle bana bakıyordu.
Hayır, hayır olamaz öğrenmiş olamazlar. Beni takip ettirmiş olamazlar.
Bakışlarım Füsun Hanım ve Sanem'e kaydığında burunları havada ve tiksindirici bir şekilde bana bakıyorlardı.
Sesimi zar zor toparlamaya çalıştım. "Ne oluyor burada? Ne- neden geldik?" Beynim o kadar bloke olmuş bir şekildeydi ve ben olayları algılayamıyordum.
Korku, insanı yaşatır ve önlem almasını sağlardı. Ama benim şu an ki hissettiğim korku beni öldürmeye ant içmiş gibiydi. Şu an düşündüğüm tek şey bebeğimdi. Boğazımı sıkan bir el bana ihanet ediyordu. Hâlâ içimde bir umut böyle bir şey olmayacağını ve yanlış anladığımı söylüyordu. Biz buraya Nida için gelmiştik ve ben kendi kafamda halüsinasyon görüyordum.
Füsun Hanım bana doğru gelip karşımda dikildiğinde, yanağıma sertçe çarpan elinin sesi ahırda yankılandı. Zaten titremekten uyuşan bacaklarım, tokadın etkisiyle yere düşmeme sebep olmuştu. Yerde bulunan çamurlu ve tezekli zemine yapışan ellerimi tekrar karnıma götürdüm. Karnımın üstündeki elimle, kazağımı deli gibi sıkıyordum. Sanki böyle yaparsam bebeğimi benden hiç alamayacaklar gibi hissetmiştim.
Füsun Hanım'ın tiz sesi bağırtıyla ortama yayıldı. "KALK AYAĞA!" Bulanıklaşan gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Ayağa kalkacak gücüm yoktu. Füsun Hanım beni hastanede izleyen adama seslendi. "Kaldır şunu ayağa!" Adam hızla arkama geçerek beni koltuk altımdan tutup kaldırmaya çalıştı. O kadar güçsüzdüm ki, bacaklarım beni tutmayacak gibiydi.
Arkamda ki adam beni put gibi ayakta durmaya zorlarken elinden kurtulmak için debeleniyordum.
Füsun Hanım çenemden sert bir şekilde tutarak kendine bakmaya zorladığında uzun ve bakımlı tırnakları etime batıyordu. Yaşla dolu bakışlarım onun gözlerini bulduğunda, karnımı işaret etti. "Bana bak fahişe! Şimdi uslu oluyorsun ve karnındaki piçten derhal kurtuluyorsun. Anladın mı beni?" Ağlamam şiddetlendiğinde başımı, "hayır," diyerek sallamaya çalıştım. Bebeğimi benden alamazdı buna izin veremezdim.
Füsun Hanım saf öfkeyle parlayan gözlerini bana diktiğinde elini çenemden çekerek yeniden bir tokat patlattı yüzüme. Sola eğilen başımı tekrar çenemden tutarak kendine çevirmişti. Tokadın etkisiyle saçlarım, gözyaşımdan ıslanan yüzüme yapışmış ve görüşümü engelliyordu. "Ne yapacağını sandın ha? Çocuğunu doğurup, Kuzey ile evlenip mutlu mesut yaşayacağını mı?" Yüzünde sinsi bir gülüş olduğunda dişlerini sıkarak yüzüme doğru tısladı. "Ben olduğum sürece asla böyle bir şey olmayacak. Şimdi dediğimi yapacaksın duydun mu beni? O karnında ki piçten kurtulacaksın!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ VE BUZ
ChickLitSöylediklerini kabullenmeyerek kafamı iki yana salladım. Ona doğru uzandığımda ellerimi göğsüne koydum. Gözyaşlarım dur durak bilmiyordu. "Hayır, Kuzey hayır! Bana inan, n'olur bana inan! Ben sana ihanet etmedim. Ben Deniz'im, senin Deniz'in. Ben sa...