Merhaba ATEŞ VE BUZ ailesi...Bu hafta bir takım aksaklıklar olduğu için bölümü geç yayınlamak zorunda kaldım. Bu yüzden hepinizden özür diliyorum.
Yeni bölüm hoşunuza gider umarım. Ben pek adapte olamadan yazdım bu bölümü.
Gelecek bölümde daha iyi şeyler olacağından eminim.
Beğeni ve yorum yapmayı unutmayınız.
Yıldıza basarsanız çok sevinirim.
***
Kuzey'in titreyen göz bebekleri dudaklarımın arasından çıkacak iki kelimeye muhtaçken, benim ağzıma kat kat mühürler vurulmuştu. Ruhuma bastırılan damga, kızgın bir demirin acısıydı. Elimi boğazıma götürdüğümde nefes alamaz bir şekilde ovaladım. Kuzey bana doğru bir adım daha attığında, bakışlarımı ona çevirdim.Yanıyordu, yanıyorduk.
Ben sustukça sinirden deliren bir yanı vardı ama durduruyordu. Dişlerinin arasından sinirle konuşmaya başladı. Sesi alçak olsa da öfkesi yeterince yüksekti. "Bana cevap ver!" Elindeki kitabı yüzüme doğru yeniden salladı. "Bizim bebeğimiz nerede?" Kuzey'in tane tane söylediklerine Acar her ne kadar şaşırmış olsa da ilk o kendini toparladı ve Kuzeyle benim arama girdi.
Kuzey'in omzundan tutarak onu itekledi. "Hop, hop! Dur orada, Kuzey!" Kuzey sinirli bir gülüş yaydı dudaklarına. Burun kemerini sıktıktan sonra Acar'a aniden kafayı gömdü. Ağzımdan ufak bir çığlık çıktığında, Acar burnunu tutarak ayağımın dibine düştü. Hemen eğilerek Acar'ın kolunu tuttuğumda, Barış, Kuzey'in önüne geçti. "Abi sakin ol, Deniz'i korkutuyorsun," dedi. Evet, Kuzey'in öfkesi beni artık korkutuyordu.
Kuzey sinirine hakim olamayıp işaret parmağını yerde burnunu tutarak yatan Acar'a çevirdi. "Ulan, Deniz'e dua et. Yoksa seni şurada öldürürdüm." Acar gülerek ayaklandığında, bu sefer ben onun önüne geçtim. "Öldürsene," dedi. Kuzey'i kışkırtıyordu. "Acar, sus artık," dedim sertçe.
Acar'ı arkama alarak, Kuzey'e döndüm. "Git buradan Kuzey. Benim seninle konuşacak bir şeyim yok."
Kuzey, Barış'a bir bakış attığında, Barış Kuzey'in önünden çekildi. Elindeki göz hizama getirdi. "Çıldırtma beni! Bu ne ha? Bu ne Deniz? Bana bunu açıklayacaksın. Yoksa yemin olsun bu şehri içinde ikimiz varken yakarım." Biliyorum yapardı. Kuzey'in öfkesi anlıktı ama kimse onu durduramazdı. Poyraz'ın damarlarındaki deli kan onda da mevcuttu.
Kuzey'in gerçekleri şimdi öğrenmemesi gerekiyordu ama şu an bu durumdan kurtulabilmem için sakin olmam gerekiyordu. Etrafıma baktığımda bir sürü koruma vardı. Burada rahat konuşamazdık. "İçeri geçelim, burada olmaz." Arkamı dönüp eve doğru hızla yürüdüğümde Acar arkamdan koşarak geldi. Burnundan akan kanı durdurmaya çalışırken, fısıldadı. "Deniz ne yapıyorsun? Aklını mı kaçırdın sen!"
Omzumun üstünden arkamdan gelen Kuzey'e saniyelik baktım. "Onu tanımıyorsun Acar. Şu an konuşmazsam bu meseleyi daha da irdeleyecek. Bu işin ucu Cem ve Cemre'ye dayanmaması için onunla konuşmalıyım. Merak etme, ben halledeceğim. Sen sadece sessiz kal!" Acar beni onayladığında evin kapısından girmiştik.
Kuzey sinirle kapıdan girdiğinde elimle salonu gösterdim. "Bu taraftan." Kuzey salona girdiğinde elini beline koydu. "Evet, dinliyorum." Ortamdaki gerilim karnıma bıçak saplıyordu.
Acar, Kuzey'e ters bir bakış attıktan sonra burnundaki kanın durması için koltuğa oturdu. Başını geriye yaslayıp kanamanın durmasını bekledi. Rahattı. Çünkü aklımda bir plan olduğunu biliyordu. Bakışlarım Kuzey'i bulduğunda direk, "hamileydim," dedim. Dan diye söylediğim şeyle ağırca yutkundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ VE BUZ
ChickLitSöylediklerini kabullenmeyerek kafamı iki yana salladım. Ona doğru uzandığımda ellerimi göğsüne koydum. Gözyaşlarım dur durak bilmiyordu. "Hayır, Kuzey hayır! Bana inan, n'olur bana inan! Ben sana ihanet etmedim. Ben Deniz'im, senin Deniz'in. Ben sa...