Başıma giren ani ağrı ile duraksadım. Gözlerimi bir süre kapayıp öylece geçmesini bekledim. Geçmeyeceğini anlayınca yavaşça yakındaki banka oturdum. Normalin dışında bir ağrıydı. Çoğu zaman ağrıyordu ve geçmesi uzun sürüyordu. Biraz başımı ovaladıktan sonra ayağa kalktım.
Kol saatimden saate bakınca çok az vaktimin olduğunu gördüm ve hızla dershaneye yürümeye devam ettim.
Saçma ve uzun düşünceler yine beynimde dolaşıp başımın ağrımasına neden oluyordu."Az daha dayan Chan."
diye kendimi sakinleştiriyor, derhaneye kadar dayanmaya çalışıyordum.
Nihayet geldiğimde baş ağrısından dolan gözlerimle dersliğime yöneldim.Öğrencilerin çoğu kahvaltısını yapıyordu, öğretmenler ise bir derslikten diğer dersliğe gidip duruyorlardı. Kapıdan içeri girdim. Her zaman olduğu gibi erkenden gelen sınıf arkadaşlarım vardı. Hemen sırama oturdum. Ayağa kalkacak gücüm kalmamıştı. Başımı sıraya yasladım. Yanıma ağrı kesici de almamıştım.
Baş ağrımın pençelerinden kurtulmaya çalışırken yanımda hissettiğim hareketlilik ile zor da olsa başımı kaldırıp kim olduğuna baktım. Sırıtarak bana bakan bir çift gözdü, siyah saçlı alt sınıflardan bir çocuktu. Çoğu günler yanıma gelirdi, sohbet etmeye çalışırdı. Ben de böyle şeylere alışık olmadığım için pek konuşmazdım. Endişeli bakışlarını üzerimde hissederken zorla gülümsedim.
"İyi misin Chan hyung? Bir şeyin mi var?"
Başımı yan bir şekilde koluma yaslayıp derin bir nefes aldım.
"Başım ağrıyor sadece Seung."
Oturuşunu düzeltip elini cebine attı. Ne olduğuna bakarken cebinden çıkardığı ilacı görünce başımı kaldırdım.
"Al hyung, dünden kaldı cebimde, kullanmadım."
Tam reddedecektim ki başımın ağrısı bir anda vurunca ve Seungmin derslikten çıkınca fırsat olmadı. Sıranın üzerindeki ağrı kesiciyi alıp çantamdan da suyu çıkardım ve ilacı içtim.
Seungmin 11. sınıf sayısaldaydı. Bir yıl önce bu dershaneye gelmişti. Ben de 8. sınıftan bu zamana kadar bu dershanedeydim. Çoğu günler olduğu gibi bugün de yanıma gelmişti. Hoşuma gitmiyor değildi ama bazen inanılmaz sıkılıyordum. Ne yapayım alışık değildim bu kadar ilgiye. Baş ağrım yavaş yavaş geçerken ayağa kalktım. Zil çalmadan kahvaltı yapmak için kantine çıktım.
Kantinci Yejin beni gördüğü an elindeki batık tabağı bırakıp elini silerek yanıma geldi.
"Chan? Olum noldu sana böyle?"
Şaşkınlıkla yüzüne bakakaldım.
"Ne olmuş Yejin abla?" diyerek ellerimi yüzümde gezdirdim. Elini saçlarımda gezdirdikten sonra yanaklarımı sıktı.
Güldüm.
"Göz altların morardı, zayıfladın, saçlarına eskisi kadar iyi bakmıyorsun. Dün farkettim ama söyleme fırsatı bulamadım. İyi görünmüyorsun olum!"
Gülümsemem kayboldu bir anda. Haklıydı. Kötü görünüyordum ama şuan iyi hissediyordum.
"Bir şeyim yok benim abla. Sınav senesi ya biraz onun stresi." dedim ikna eder bir sesle. Gülümseyip tekrar kantine girdi ve fırından börek çıkarıp tabağa koydu. Ardından bana uzattı.
"Abla çok teşekkür ederim ama simit yesem yeter zaten."
"Bu bitecek Chan, dolaptan en sevdiğin şeftalili meyve suyunu da al ama teneffüste tabağı getir."
Zorla gülümsedim. Bu kadın hep benim iyiliğimi düşünürdü. Her gün aç olup olmadığımı sorar, para almadan istediğim şeyi almama izin verirdi. Mahcup hissederdim bu yüzden çok sık kantine gitmezdim. Gelirken ya marketten bir şeyler alırdım ya da kantinden bir şey aldığımda zorla kavga ederek parasını verirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fake Ac S' | chanmin
Teen Fiction"Beni kandırmak çocuk oyuncağıydı. Çünkü kolay birisiydim. Her zamanki gibi..." ~