seven

3K 266 189
                                    

Şimdi üçü bir bara gelmişti. Önce bir şeyler atıştırdılar ve sonrasında biralarını içmeye başladılar. Akşamüstü olduğu için sakindi. Henüz kimseler yoktu.

''Buradan çıkınca ne yaparız?''

Hyunjin'in önerisiyle Minho saatine baktı. Henüz altı buçuktu bu da daha üç saatinin olduğunu gösteriyordu.

''Kulübe geçeriz.''

''O zaman burada sarhoş olmayalım.''

Hyunjin ve Felix kendi aralarında konuşurken Minho saat hesabı yapıyordu. Gece kulübüne giderlerse Minho yetişemezdi.

''Ben eve geçerim.''

İkisi Minho'ya baktı.

''Neden? Uyku saatin mi geliyor?''

''Kapa çeneni Hyunjin. Başım ağrıyor pek iyi hissetmiyorum.''

''Sahi neyin var senin? Durgun görünüyorsun yoksa bizimle olmak seni kötü mü hissettiriyor?'' Felix düz bir ifadeyle Minho'ya bakıyordu.

''Saçmalamayın sizinle olmak neden kötü hissettirsin ki? Sadece iyi hissetmiyorum işte. Sizin de böyle hissettiğiniz zamanlar olmuyor mu?''

İnsanlar yavaş yavaş akın etmeye başlamıştı. Ortam kalabalıklaşırken müzik çalmaya başladı ve Hyunjin Felix'i dansa kaldırdı.

Hyunjin Felix'in belinden tutarken onu kalabalığın arasından dans pistine yürüttü. Minho bir içki daha söyledi. Saate baktı ve saat yediyi geçiyordu. Buradan çıkıp fakülteye geri dönecekti daha. Sekiz buçuk olmadan çıksa iyi olurdu çünkü otobüsün gelmesini bekleyecekti.

Minho etrafına bakınırken içeri giren kişileri gördüğünde yutkundu. Jisung ve Changbin buradaydı. Minho çaktırmadan onları izledi. İlerideki masalardan birine oturdular. Garsona siparişlerini verdikten sonra ikisi de birer sigara yaktı.

Jisung mini etek ve siyah külotlu bir çorap giymişti. Üzerinde kot ceketi ve ayağında topuklu botları vardı. Bir şeyler anlatırken Changbin onu gülerek dinliyordu. İkisi de Minho'yu fark edecek gibi durmuyordu.

Hyunjin ve Felix geri döndüğünde bir bira daha söylediler. İkisi de yorulmuş görünüyordu.

''Sen neden oturdun?''

''Bir sevgilim yok ve tek başıma dans edecek olma fikri korkunç.'' Minho gülerken bir yandan da Jisung ve Changbin çiftine bakıyordu. Konuşmaya devam ediyorlardı.

''Sevgilin olmasına gerek yok ki. Biz de sevgili değiliz.'' Felix kıkırdarken Minho tek kaşını kaldırdı.

''Aynen bak inandım şu an.''

''Sadece yakın arkadaşız hyung. Neler geçiyor öyle aklından?''

''Ben lavaboya gitsem iyi olur.'' Hyunjin aniden kalkıp gittiğinde Minho arkasından baktı ve yeniden Felix'e döndü.

''Birileri alınıyor.''

''Saçmalama alt tarafı işemeye gitti.'' Felix gözlerini devirdi.

''Buradan hiç de öyle gözükmüyor.''

Felix yalnızca güldü. Minho yine saate baktı. Sekiz olmuştu. Bir buçuk saati kalmıştı demek bu. Minho'nun oturmaktan dolayı götü uyuşmuştu. Kalkıp hareket etmek amacıyla lavaboya gitmeye karar verdi.

Jisung'a ve Changbin'e görünmeden lavaboya gitti. Koridorda Hyunjin'i gördü. Sigara içiyordu.

''Hyunjin? Neden burada duruyorsun?''

''Ortam değişikliği...'' Hyunjin omzunu silkti. Bir şeye canı sıkılmış gibiydi.

''Kötü bir şey mi oldu? Mutsuz duruyorsun.''

''Bir şey yok sıkıldım biraz.''

Hyunjin sigarayı içmeye devam ederken Minho tekrar saate baktı. Sekizi on geçiyordu.

''Ama buraya eğlenmek için geldik. O yüzden tüm sıkıntılarımızı bir kenara bırakıp eğlenmeye devam ediyoruz.''

Minho Hyunjin'in koluna girdiğinde birlikte masaya geri döndüler.

''Bir şey diyeceğim burası fazla sıkıcı olmaya başladı. Mekan mı değiştirsek?'' Minho neyine güvenip de bunu önerdiğini bilmiyordu ama bildiği bir şey varsa o da Chan'ın bunu öğrenmesini engellemekti.

Minho kalan içkisini kafaya diktiğinde bardağı dudaklarından çekerken yüzünü ekşitti. Biranın asidi yakmıştı. Kafası da güzelleşmeye başlıyordu yavaş yavaş. O an üzerine büyük bir cesaret geldi.

Hyunjin ve Felix de sıkılmıştı bu yüzden onayladılar. Mekandan çıktıklarında saat sekiz buçuğu geçiyordu. Minho telefonunu tamamen kapattı ve cebine koydu. Chan nasıl olsa şehir dışında olacaktı. Gece kulübünden çıkınca direkt eve gidecekti.

Jeongin de bekler bekler en sonunda giderdi.

***

Saat 21.30'u gösterirken Jeongin arabanın içinde bekliyordu. Henüz Minho gelmemişti. Jeongin onu arayıp aramamak konusunda tereddütlüydü ama Minho dersinin bu saatte biteceğini söylemişti. Yine de Jeongin biraz daha beklemeye karar verdi.

Telefonu çaldığında elini ceketine attı. Chan arıyordu.

"Buyurun Bay Bang."

"Minho çıktı mı?"

"Bay Lee henüz gelmedi efendim."

Chan kaşlarını çattı.

"Ne demek gelmedi?"

"Anlaştığımız yerde bekliyorum efendim ama Bay Lee gelmedi. Dersinin uzamış olabileceği ihtimalini düşünerek aramadım efendim. Bay Lee'yi aramamı ister misiniz?"

Chan derin bir nefes aldı. Sabır ve sakinlik dileyen bir nefesti bu.

"Ben arayacağım. Beklemeye devam et."

Chan telefonu kapattığında Minho'yu aradı bu kez. Telefonu kulağına götürdü.

Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Sinyal sesinden sonra tekrar deneyiniz.

Gözlerini kapattı ve bir derin nefes daha aldı. Eğer şarjı bittiyse yanında powerbanki vardı. Bu yüzden şarjının bitmesi bahane değildi.

Changbin aradığında açtı.

"Söyle Changbin."

"Seninkini gördük az önce. Yanında iki arkadaşıyla takılıyordu."

Chan dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ne dedin sen?"

"Bir dakika, bilmiyor muydun?"

"Hayır." Chan burnundan soluyordu.

Changbin duraksadı.

"Şimdi ne yapıyor?"

"En son dışarı çıkıyorlardı. Belki de eve geliyordur."

"Sen tek başına mısın?"

"Lavaboya geldik. Jisung kusmak üzere. Hayır Ji bu haldeyken bana ağız işi veremezsin."

Changbin üzerine sırnaşan Jisung'u sakinleştirmeye uğraşıyordu. Chan telefonu kapattı ve yeniden Jeongin'i aradı.

"Eve gel Jeongin."

"Bay Lee'yi beklemeyecek miyim?"

"Onun icabına ben bakacağım. Sen eve gel."

Başka bir şey söylemeden telefonu kapattı. Jeongin ne olduğunu anlamamıştı. Minho'yu aradığında telefonu kapalıydı. Zaten kimseler kalmamıştı ve kampüsten çıktı.

baby one more time | banginhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin