Taehyung, Hoseok hyungu ile güzel bir akşam geçirmesinin ardından, sabah erken kalkıp okuluna gideceği için vakitlice yatıp uykusunu almak istemişti.
İkisi beraber kendi yataklarında yatıp sabaha dinç bir şekilde kalktıklarında ise, yüzlerindeki gülümseme hiç eksilmemişti.
İkisi birlikte sabah kahvaltısı etmek için yemekhaneye gittiklerinde, etrafta çok fazla insan olmadığını görmüşlerdi. Bu yüzden sakin bir şekilde yiyecekleri şeylere karar verdikten sonra, onları tabaklara koyarak kendilerine güzel bir yer bulup oturmaya başlamışlardı.
"Heyecanlı mısın Taehyung?"
"Biraz hyung. Ailemden ayrılıp buraya okuma hevesiyle geldim ama, endişelerim de yok değil."
"İstersen bana anlatabilirsin?"
Taehyung, Hoseok'u biraz da olsa kendisine yakın gördüğü için düşüncelerini dile getirmek istemişti.
"Ya başaramazsam hyung? Ya ailemi yüz üstü bırakırsam? Bunun olmasını hiç istemiyorum. Bana bunca yıl emek verip benden beklentisi olan insanların çabalarını boşa çıkarmak istemiyorum."
"O zaman çok çalışmalısın Taehyung. Unutma; Çalışmazsan başarılı olamazsın. Çok yorgun olsan bile dene, yapmaya çalış. Sakın pes etme. Madem o kadar gelmişsin buraya bir şeyler başar. Ailen için değil, kendi geleceğin için çalış Taehyung. Bu istek ile yaparsan eğer, zaten çok başarılı bir diş hekimi olursun. Bu yüzden hiç endişelenme."
"Sağol hyung. Birinden böyle sözler duymak iyi geldi."
"Artık sen oda arkadaşım değil kardeşimsin tamam mı? Bir ihtiyacın olduğunda, ne olursa olsun muhakkak sor. Benden hiç çekinme."
"Peki hyung. Teşekkür ederim."
Taehyung, Hoseok'un kendisine çok anlamlı bir motivasyon konuşması yapmasına ve artık benim kardeşimsin demesine çok şaşırmıştı. Ama artık bu koca Seul'de aralarında kan bağı olmasa da bir abisi vardı...
Kahvaltılarını yapan ikili artık okula gitmek için hazırdı. Yemekhane merdivenlerinden yukarıya doğru çıkıp giriş kata geldikleri zaman, karşılarında Yoongi ve Jungkook'u görmüşlerdi.
Hoseok ikisininde yanından geçip giderken, Taehyung ise onlara bakarak, 'günaydın.' dedikten sonra, dışarıya çıkmış olan hyunguna yetişmek için adımlarını daha da hızlandırmıştı.
İkili yurt bahçesinden de ayrıldıktan sonra, sadece on beş dakikalık mesafe de olan okullarına doğru sohbet ederek yürümeye başlamışlardı.
İkisi de kendi derslerinin olduğu binalara doğru gitmek için yollarını değiştirirken, birbirlerine veda ederek sınıf yolunu tutmuşlardı...
Taehyung, hiç durmadan üç saat boyunca ders işleyen öğretmeni ara verir vermez, kendisini lavaboda bulmuştu.
Ellerini yıkarken de kendi kendine söylenmeden edemiyordu.
"Galiba Hoseok hyung dediğinde haklı. Daha ilk günden böyleyse, ben önümdeki seneleri düşünmek bile istemiyorum."
İşini bitirip lavabodan çıktığında ise, bu seferde sınıfa dönerek bir kaç eşyasını yanına aldıktan sonra, okulun biraz ilerisindeki parka gitmek istemişti.
Bu kadar bilgi öğrendikten sonra, gidip biraz kafa dağıtmanın kendisine iyi geleceğini biliyordu. En azından yarım saat molası varken kendini dinlendirmesi gerekirdi.
Daha şimdiden geldiği ortamı çok sevmişti. Parkın ortasında çok da büyük olmayan güzel bir gölet ve onun biraz ilerisindeki parkta oyun oynayan küçük çocuklar vardı.
Çocuk sesleri kendisine neşe verirdi. O yüzden bu güzel yere daha sık gelmeyi aklının bir köşesine yazmayı ihmal etmemişti.
Dinlediği müzik ile huzur bulan Taehyung, oturduğu bankın yanında duyduğu ses ile başını sağ tarafına çevirmek zorunda kalmıştı.
"Abi?... Abi?"
Karşısında gördüğü küçük oğlan çocuğu ile birlikte, neredeyse bütün uzuvlarının neşeyle dolduğunu hissetmişti. Kocaman gülümsemesini göstererek küçük çocuğa doğru bakarken, çok tatlı göründüğünün farkında bile değildi.
"Evet abicim?"
"Abi küçük bir topum vardı. Arkadaşım fırlatınca buraya kaçtı. Ama onu bulamıyorum, bana yardım eder misin?"
"Ederim tabi. Hadi gel arayalım."
Daha doğru dürüst konuşamayan bu ufaklığa yardım etmek, onun yüzünü güldürmek istiyordu ve ikisi birlikte, hızlıca yerdeki yeni yeni çıkmaya başlamış çimlerin arasında küçük bir top aramaya koyulmuşlardı.
"Topun rengi neydi?"
"Pembe."
Neredeyse on dakidadır aradıkları şeyi bulamayan ikilinin artık umutları kalmamıştı. Taehyung son bir kez daha gözünden kaçırmış olacağını düşündüğü ağacın etrafına bakmaya başladı ve nihayet pembe topu orada bulmayı başarmıştı.
Ama karşısında üzgün gözlerle yere bakarak, topunu arayan bu ufaklığa bir oyun yapmak istemişti.
"Abi bulamadın mı?"
"Her yere baktım ama yok gibi."
Yavaş adımlarla küçük çocuğun yanına gelen Taehyung, bu üzgün ama tatlı görünen küçük surata daha çok bakmak istemişti. Küçücük boyu olan bu tatlı oğlanın önüne eğilerek onunla konuşmaya başlamıştı.
"Topun çok mu değerli?"
"Hayır değil. Ama ben onunla arkadaş olmuştum."
"O arkadaşın bir adı var mı?"
"Evet, adını küçük pembe koymuştum. Ama onu kaybettim."
"Hmm... Dur bakalım küçük pembe neredeymiş?"
Pembe topu sanki küçük oğlanın kulağının arkasından çıkarmış gibi yapıp ona doğru uzatmıştı.
"Aaa! Buradaymış."
"Küçük pembe!"
Topunu görür görmez gülümseyen küçük çocuk, heyecanla onu eline aldıktan sonra Taehyung'a sıkıca sarılmış ve teşekkür etmişti.
Taehyung'da, küçük pembe ile beraber koşarak parka doğru giden küçük oğlanın arkasından bakıp onu izlemişti.
Küçük bir çocuğu mutlu etmiş olmanın sevinciyle birlikte, yüzündeki o güzel gülümsemesini silmeden okula doğru gitmeye başlamıştı.
Ve parka geldiğinden beri şapka takan bir adam tarafından izlendiğini bilmiyordu...
Seokjin adamı bana kriz geçirtecek valla knsvzhjabsbsqk.
Bölümde en hoşunuza giden yer neresiydi?
Umarım beğenmişsinizdir. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Diğer bölümde görüşürüz. Kendinize iyi bakın. Sizi seviyorum. ❤️👋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARKETÇİ'NİN OĞLU
RomanceDiş Hekimliği okumak için, Daegu'daki ailesini bırakıp Seul'e gelen Kim Taehyung'un hikayesi... |Taejin| Bu kurgu @Taejinaski nın isteği üzerine yazılmıştır. Zor bir dönemden geçtin ve bunu biraz da olsa atlatabilmen için elimden geleni yapacağım...