L

111 3 0
                                    

Sare, o akşam eve değil, Orkun'un evine gitmişti. Ailesiyle birlikte yemek yemişti. Orkun'un esmer güzeli denilen simaya sahip eşi vardı. Modelleri aratmayacak bir fiziğe sahipti. Bir de dört yaşınında oğlu vardı.

Orkun'un eşi oğlunu uykuya hazırlamak için ortadan kaybolduğunda Sare hızlıca özet geçti neler konuşulduğunun. Her şeyi anlatmaya başlamıştı ölümle yüzleştiğinden beri Orkun'a. Sare'nin normal davranışı değildi bu durum.

"İçinden gelen bu mu gerçekten? Eğer onunla bir gün daha geçirmek istemeseydin buraya gelip bana anlatmazdın bile konuştuklarınızı" dedi Orkun.

"Bilmiyorum. Bu doğru mu? Yusuf'un eşi ve oğlu aklıma geldikçe korkuyorum" dedi Sare. Elindeki su bardağını sehpa üzerine bıraktı.

"Eşini ve oğlunu kaybeden bir babanın neler hissedebileceğini tahmin bile edemiyorum Sare." Dedi sessizce içeriye doğru bakıp Orkun.

"Ayrıca bunun saklanılacak bir şey olması aklımı benim de karıştırıyor. Hakkındaki her şey gizlenmiş. Yusuf'un eşi öldürüldükten sonra ne oldu da dosyasına gizlilik kararı getirildi?" Diyince Orkun, "bir saniye sen... Sen dosyasına nasıl ulaştın?" Dedi Sare.

"Beni bu yüzden işe aldınız Sare hanım." Diyip gülümsedi Orkun. "Uzak durman gerekiyor. Benim haddime değil belki ama bunu sana şuan kahve içtiğimizdeki arkadaşlığımıza dayanarak söylüyorum. Siz bana bunu anlattığınızdan bu yana sürekli araştırdım " Dedi samimi konuşarak.

"O günden sonra bir korumadan daha fazlası oldun. Teşekkür ederim arkadaşlığın için" dedi Sare. Orkun'un eşi gelip yanlarına oturduğunda Sare gülümseyerek "artık kalkayım. Her şey çok lezzetliydi. Ellerine sağlık" dedi.

"Her zaman beklerim" dedi Elif, Orkun ile ayağa kalkarken.

"İyi akşamlar" dedi Sare kapıdan çıkarken.

"Seni bırakabilirim" dedi Orkun.

"Bu gün yeterince ayaktaydın." Dedi Sare eliyle dur işareti yaparak. "Görüşürüz" dedi gülümseyerek.

"Görüşürüz. Tekrar bekleriz" dedi Elif.

Sare asansöre binip sıfır tuşuna bastı. Aklı çok karışıktı. Orkun'dan "içinden geleni yap" diye bir cümle beklerken şimdi işiyle ilgili gizlilik kararı alındığını öğreniyordu. Bunu öğrenmenin tek yolu oraya gitmekti. Ya da her şeyi boşverip iki aydır yaptığı gibi hayatına devam etmekti.

Arabasına binmeden soğuk havada salına salına yürümeye başladı. Ana caddede olduğu için arabaların yarattığı rüzgar havayı iyice dayanılmaz yapıyordu.

Yaşamak istediği heyecan yüzünden alev alev olan vücudu soğuktan hiç etkilenmiyordu. Sare ilerlerken, soluna doğru baktı. Çocukların şişe çevirmece oynadıklarını görünce aklına gelen ilk şey Atahan ile oynadıkları do it oyunu oldu. Şişe çevirmecenin kart haliydi aslında oyun. Şişe ile değil de kartlar ile karar veriliyordu oyunda.

Sonra kadere bırakmalıydım diyen Atahan'ı hatırladı.
Karşıdan gelen taksiyi durdurup gideceği yeri tarif etti. Tekrar buraya gelmek canını şaşırtıcı biçimde sıkmamıştı. Ama daha fazla ileriye gitmeden taksiyi durdurdu. Yaşadığı evi görmek istemiyordu. Direk ağaçlar arasından Atahan'ın evine doğru tırmanacaktı. Tırmanmak elbette abartıydı ama öyle bir tepedeydi ki evi, gitmenin tek yolu yokuş çıkmaktı.

"Burası neresi ablacım ya. Bekleyim mi?" Dedi adam.
"Yok siz gidebilirsiniz" dedi Sare parayı uzatıp.

"Gece gece dikkat edin kendinize. Valla mesuliyet kabul etmiyorum." Dedi adam korkup.
"Merak etmeyin." Diyip arabadan indi. 'Sanki bana mesuliyet kabul etmiyorum demen bir işe yarayacak başıma bir şey gelse' diye mırıldandı Sare çantasını boynuna asarken. Taksi hızlıca uzaklaşırken, tek ışık kaynağı yol kenarındaki sokak lambalarıydı.

Sare buradaki yoldan arabasıyla geçtiği zamanları hatırladı. Nasıl da heyecanlı ve mutluydu. Korkmuyordu. Gecenin bir yarısı olmasına rağmen içinde zerre bir korku yoktu.

Yol ayrımına gelmeden kendini ağaçların arasına attı. Topuklu ayakkabısı yokuş çıkma işini zorlaştırdığı için, ayakkabılarını çıkarıp eline aldı.

Ayağının altındaki soğuk ve nemli toprağı hissederek ışıkların olduğu duvara kadar yürüdü. Biraz soluklanıp duvar kenarından kapıyı görene kadar ilerledi. Zil yoktu etrafta. Büyük tahta kapıya eliyle vurunca duyulmayacak kadar zayıf bir ses çıkıyordu.

Tokmağı çevirince kapının kilidi sessiz bir tık sesiyle açıldı. İçeriye adım attı ve kapıyı kapatmayı unutacak bir cennet bahçesiyle karşılaştı.

Küçükken babasının doğum gününde aldığı Hansel ve Gratel kitabındaki evin karşısında duruyor gibi hissetti kendini. Ayağın altındaki taşlı patika yol evin girişine kadar uzanıyordu. Sare pürüzsüz taşların üzerinden ayağını çekip çimenlere bastı. Çiçeklerin renkleri evin içinden gelen ışıkla aydınlanıyordu.

Ayağının yanından bahçenin ortasına doğru uzanan çiçeklerin üzerinde biraz daha fazla oyalanan gözleri bu sefer sarmaşık örülü duvarlarda gezindi. Hemen duvar boyunca uzanan çeşitli meyve ağaçlarını gördü.

Heykellerin arasına dalarken İstanbul Arkeoloji müzesini aratmadığını düşündü. İlerlerken mozaik desenin üzerinde gezindiğini gördü. Bu durumu da fark ederken kendi etrafında bir tur attığını fark edince kendine güldü. Ağzı açık etrafa bakınırken aklını kaçıracak gibi olduğunu düşündü.

Burası hayal gücünün bile üretemeyeceği kadar güzeldi. Evin giriş katının üç tarafı da camlarla çevrili olduğu için bahçenin diğer tarafında havuzun da olduğunu görebiliyordu.

Evin içinde ise yanan bir şöminenin hemen önüne doğru çevrilmiş bir puf ve pufun üzerine ters kapatılmış bir kitap olduğunu fark etti. hemen sağ tarafında yine yerde bir fincan olduğunu gördü. Evin içini daha net görebilmek için geriye kalan son heykeli de geçiyordu ki karşısına çıkan karartıyla kalbi etine hızlıca çarptı.

Her şey o kadar hızlı olmuştu ki gözlerini açtığında boğulmaya başlamıştı bile. Boğazına bir yılan gibi dolandığını hissetmişti bir şeyin çok hızlı bir şekilde. Dolanan şeyi çekiştirirken bir anda dolaşıklık çözülüverdi. Ama kendinin çözdüğünü değil, o şeyin kendiliğinden çözüldüğünü biliyordu.
Gözleri net olarak her şeyi seçtiğinde karartının Atahan, boynuna dolanan şeyin de beyaz bir tişört olduğunu gördü.

"İyi misin?" Diyip onu kendisine doğru çekti Atahan. "Boynunu kırabilirdim" dedi. Sare, Atahan'ın hala sıcak ama duştan çıktığı için ıslak olduğu tenine yüzünü gömdü.

"Gelmişsin" dedi Atahan. Sare hala nefesini düzenleyemediği için başını salladı. Eli istemsizce boğazına gitmişti.

"Girdiğini hiç duymadım. Özür dilerim" dedi Atahan, Sare'nin boğazına bakarken. "İyi misin?" Diye sorusunu yeniledi.

"İyiyim. Sadece korktum" dedi Sare.

"Elindeki ayakkabıları hala tutuyorsun" diyip eliyle tuttuğu hatta sım sıkı tuttuğu ayakkabılarını yere bıraktırdı.

"Su iç biraz" dedi Atahan onu elinden eve doğru çekiştirip. Atahan'ın beline doladığı beyaz havludan yukarı doğru kaydı gözleri. Karanlıktan eve doğru ilerledikçe ortaya çıkan kaslarını gördü Sare. Zaten ne kadar hızlı hareket edebildiğine de az önce tanık olmuştu.

İçindeki korku alevlenirken evin içine girmişti bile bahçe kapısından. Sürgülü kapı sayesinde evin zeminiyle çimen bir bütünlük oluşturuyordu.

Sare, ayağının altındaki dokulu taşları hissetti. Dalgalı, kahverengi bu taşlar bir parke izlenimi yaratıyordu. Evin mimarını sorsa tam da şu an garip olacağından sadece onun uzattığı su bardağına uzanmıştı. Kendini şimdi de şaşkın ördek yavrusuna benzetiyordu.

Bardağı ağzına yaklaştırırken, Atahan onun titrediğini fark etmişti. Sare ise Atahan'ın hala üzerinde asılı kalan su taneciklerine bakıyordu.

Sare su içince koltuk üzerine atılmış battaniyeyi omuzlarına attı. "Biraz şöminenin başına geç. Geliyorum giyinip" dedi Sare'nin gözlerine bakıp. Aslında gayet iyi biliyordu üşümediğini ve korkudan titrediğini.

Tutku ve ArzuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin