*28.BÖLÜM*

645 153 20
                                    

Pencerenin ağzından usulca esen rüzgâr beyaz perdeyle dans ediyordu. Burnuma dolan ilaç kokusu yerini Gölge'nin o iştah açan sandal ağacı kokusuna bırakmıştı. İçimde oluşan bu dürtü dayanılacak gibi değildi ve aslında dayanmakta istemiyordum.

- Galaksi değiştirseler bile seni yine burulum Gölge.

- Seni görmek için her gün dayak yiyebilirim!

Gözlerimiz buluştuğunda adeta bakışlarına kenetlendim. Belimi iyice sardı ve beni kucağına doğru çekti. Bakışlarıma derinlemesine bakıyor her detayımı dikkatle inceliyordu. Diğer yandan onun yüzünü keşfeden parmaklarım anlındaki yarasına gelince duraksadı.

- Bu nasıl oldu?

- Olay günü oldu.

- Anlatmak için hazır hissediyor musun?

- Sır yok demiştin, anlaşmamızı unutmadım küçük hanım.

Gülümsediği zaman yorgun nefesini yüzümde hissettim. Bedenim, dövüşmekten dolayı kas yapan kolları arasında kalmıştı. Yarasında gezinen parmaklarım dudaklarına doğru kaydı ve kalan kan lekesini silmek için parmağımın ucuyla hafifçe bastırdım. Rahatsız olduğumu düşünmüş olmalı yüzüne mahcup bir ifade yerleşti.

- Üzgünüm, bu şekilde karşına çıktığım için. Biliyorum rahatsız edici her yerim yara içinde ve...

Onda göreceğimi düşünmediğim bir yüz ifadesiydi bu. Cümlesini bitirmesine izin vermeden dudaklarımla onunkilere doğru hafifçe dokundum ve ardından geri çekildim, minik öpücüğüm karşısında şaşkına dönmüştü.

- Kanı böyle silmek daha kolay.

-Ahh, Mars.

Gözleri hızlıca dudaklarıma kaydı. Sanki zihni olacakları ölçüp tartıyor gibiydi ve daha fazla dayanamayıp dudaklarıyla sertçe dudaklarıma bastırdı. Adeta nefesim içimden çekilmişti. Kanayan yere denk geldiğinde hafifçe inlediğini duydum ve bu beni daha da isteklendirdi. Dişlerimi yumuşak bir şekilde diline bastırdım. Saçlarımın arasında usulca gezinen parmaklarını daha çok sıkmaya başladı. Geri çekilmek istemeyen bedenim üzerine doğru çıkmam için bacaklarıma baskı yapıyordu. Etrafımızdaki nesneler bulanıklaşıyor, odadaki renkler birbirine giriyordu. Kısa dokunuşlar yerini uzun öpücüklere bırakmaya başladı. Kendimi durdurmak istesem de yapamıyordum, Gölge'yi öpmek, öpmek, daha çok öpmek istiyordum. Haftalar öncesine kadar acınacak durumda ve duygularımı tamamen yitirmiş haldeydim, şimdiyse her duyguyu iliklerime kadar hissediyordum. Merak, korku, heyecan, istek, tutku ve arzu...
Gölge'nin kalp atışlarını ölçen makinenin sesi giderek hızlanıyordu. Bip sesleri odada yankılanırken Gölge kavradığı belimi iyice sıkmaya başladı, makinenin sesi hızlandıkça uyguladığı basınçta sertleşiyordu.

- Gölge dur...

- Mars lütfen...

Onun bu isteği geri çekilmemi engelliyordu. Fısıldamama aldırış etmeden dudaklarımı öpmeye devam etti. O kadar iştahla alt dudağımı ısırmıştı ki sanki günlerdir aç kalan bir kurttu ve capcanlı bir tavşanı pençelerinin arasına almış, bırakmaya da hiç niyeti yoktu. Canımı yakmıyordu hatta teninin değdiği her yerimden yayılan bu sıcaklık beni daha da alevlendiriyordu. Tavşan olmaktan memnundum ve bu mavi gözlü kurtun bana yapabilecekleri daha da heyecanlanmama sebep oluyordu. Sadece iki eli vardı ama parmaklarıyla bedenimin her yerine hükmediyordu. Titizlikle dokunmadığı mahrem bölgelerim ısınmaya başlamıştı. Avının en ince ayrıntısına kadar tadını çıkarırken çizgiyi aşmak istemiyordu belki de. Sıktığı kaslarından kendini tutmak için ne kadar çaba verdiğini hissedebiliyordum. Durmalıyım, durmalıyım, durmalıyım! Beynimin içinde yankılanan bu ses kalp ölçen cihazın çıkardığı tiz sesle karışıyordu ve makinanın sesi iki katına çıkmıştı.

Biiiip biiip biip biip bip bip bip BİP BİP!

- Gölge durmalıyız!

Bir salise de olsun gerçekliğe dönmüştüm. Bu, sabah uyandığınızda her şeyi boş verip uyumaya devam etmenizi söyleyen o dürtü gibiydi, o kısacık anda vereceğiniz karar bütün gününüzü etkileyebiliyordu. Bedenimi yataktan hızla çektiğimde, öten makinenin çıkardığı sesin gerçekten yüksek olduğunu ancak fark edebildik.

- Kalbin çok hızlı atıyor, sakinleşmelisin!

Gözlerimizi birbirinden koparıp küp şeklindeki cihaza yönelttik ama yükselmekte olan sayılarda değişen hiçbir şey yoktu. Kaçamak bir bakışla bana baktı, sesi oldukça alaycıydı.

- Seni görmek bile beni heyecanlandırırken, bu istediğin biraz zor!

Adana, hastane, asker, hemşire, evet yavaş yavaşta olsa bulunduğum konumun ne kadar tehlikeli olduğunu idrak etmeye başlamıştım en azından.

-Dışarıdaki Asker tedirgin olursa işim biter! Derin nefesler al!

- Tamam, tamam sakinim lütfen sende sakinleş!

Gözlerini kapatıp uzunca aldığı nefesler eşliğinde kalp atışları normale dönmeye başladı ve akabinde oluşan ses de azalmaya başlamıştı. Neyse ki makine bana bağlı değildi çünkü kalbim gibi yerinden çıkması an meselesiydi. Nefes nefese kalmıştık, bana doğru kısa bir bakış attı, mutluluğunu saklamaya çalıştığını görebiliyordum.

- Ah Mars beni delirtiyorsun!

Mars'ın GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin