21.BÖLÜM

699 173 15
                                    

Üstüm arandıktan sonra kilolu bir polis, kapalı bir odaya kadar bana eşlik etti. Kendimi istemsizce tutuklanıyor gibi hissediyordum. Koridorlardaki atmosfer aşırı rahatsız ediciydi. Polis yüzüme bile bakmadan sararmış bıyıklarının altından homurdandı.

-Şuraya otur, mahkûm birazdan karşıdaki cama getirilecek, konuşmanı uzun tutma. Bugün yeterince yorucuydu, sorun istemiyorum.

- Tabii memur Bey.

Uslu bir kız edasıyla oradaki sandalyeye oturdum, zaten odada başka eşya da yoktu. Uzun bir süre camın diğer tarafındaki boş sandalyeyle bakıştım. İçerisi mi soğuktu bilmiyorum ama tüylerim diken diken olmuştu ve her küçük çatırtıda kalbim yerinden çıkacakmış gibi sızlıyordu.
Kapı açıldığında göğsüm yerinden hopladı ve sandalyeden düşecek gibi oldum. Ellerimde camdan destek alarak duruşumu düzeltmeye çalıştım. Açılan kapıdan içeri gri üniformalı bir görevli girdi ve arkasından, Gölge...

Gözlerim direk beyaz tenli, kelepçe takılmış, yer yer morarmış bileklerine kaydı. Boyu, yanındaki görevliden daha uzundu, üzerinde ise turuncu renkli bir tulum vardı. Kafamı kaldırıp yüzüne bakmaya cesaret edemedim. Ta ki karşımdaki sandalyeye gelip oturana kadar...

- Mars, hoş geldin.

Fısıltıyla karışık karakteristik sesini duyar duymaz kafamı kaldırdım ve gözlerimiz buluştu. O anda odadaki bütün sesler, gergin ortam, görevliler, boğucu hava, delikli cam, oradan oraya koşuşturan polisler hepsi aniden kayboluverdi.

- Gölge...

Gülümsüyordu ve yanağında çizgi şeklinde gamzesi belirmişti. Siyah saçlarının bir tutamı kemikli burnuna düşmüş, gökyüzünü andıran mavilikteki gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Onun yüzünü incelerken nefesimin beş saniye boyunca kesildi. Bunca zaman konuştuğum; beni güldüren, eğlendiren, yeri geldiğinde endişeden deliye döndüren, sesini duyunca içimdeki kıpırtılara engel olamadığım, her gece acaba nasıl diye merek ettiğim adam tam karşımdaydı işte. Gerçek olup olmadığını anlamak için kendimi çimdiklemem gerekmişti.

- Sonunda yüz yüze tanışabildik, Mars.

Taş heykelmişim gibi kısa bir süre öylece kala kaldım.

- Me-merhaba. Ah şey affedersin ben, ben çok heyecanlıyım!

- Saçlarının tıpkı Mars gibi. Bakır renkte olduğunu söylememiştin.

- Onlar mı? Şey aklıma bahsetmek gelmedi.

Ellerimle saçlarımı düzeltmeye çalıştım, içimde öyle bir yumru vardı ki boğazımı tıkayıp konuşmamı zorlaştırıyordu.

- Beklediğin böyle görünüşlü bir adam değildi belki de.

- Hayır, yani olması gerektiği gibisin, yani erkeksin!

- Hahaha, erkek mi? İltifatın için teşekkürler.

Heyecanım yüzünden saçmalamaya başladığımı fark edince konuyu değiştirmeye çalıştım. Keskin köşeli çenesinde ve yüzünde ufak yaralar vardı. Sağ kaşındaki dikiş izi gözkapağına kadar iniyordu. Pembemsi dudaklarına bakışlarım kaydı.

- Dudağına ne oldu? Kanıyor!

-Ah, lanet olsun. Kusura bakma, bu şekilde karşına çıkmak istemezdim.

Kelepçe takılı kolunu kaldırıp akan kan lekesini koluyla silmeye çalıştı.

- Sorun değil gerçekten, Gölge canını fazla mı yakıyorlar?

- Sen buradayken canım yanmıyor.

Yanaklarım aniden kızarmaya başladı. Karşımdaki adam bir yabancıydı ama ben onu yıllardır tanıyor gibiydim. Kendini iyi hissetmesi için hafifçe gülümsedim, göz göze geldiğimiz anda bakışları adeta bana mühürlendi.

Mars'ın GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin