13.BÖLÜM

789 208 22
                                    

Güneşin ilk ışıklarıyla uyandığımda olduğum gibi yatağa sızdığımı fark ettim. Uyumak benim için her zaman bir savunma mekanizması olmuştu çünkü. Zihnim parça parça yerine gelmeye başladığında dün yaşananların bir kâbus olmasını diledim, saçma bir kâbus veya bir kamera şakası. Her an biri çıkıp tebrikler sosyal deney testini geçtiğiz diye bağıracak. Hem oradan yazması imkânsız değil mi? Sonuçta bir hücre, kaçak iletişime geçiyor olsa dahi ne diye bana yazsın? Üstelik son konuşmamızdan sonra da cevap yazmaya elim varmamıştı. Gördüğüm fotoğraf beni fazlasıyla rahatsız etmişti. Tam olarak neyin içindeydim? Gölge bir zindan da mı, veya bir hücre? Bunca zaman konuştuğum kişinin koğuşta yaşıyor olması bedenime fazla gelmişti. Yaşananlardan sonra artık bana yazmaz diye umut etsem de Gölge yine mesaj atmıştı.

" Biliyorum dün gece olanlardan sonra benimle konuşmak istemeyeceksin. Sana karşı dürüst olmalıydım."

Sakın yazma, sakın yazma diye sayıklayan zihnimin mantıklı köşesini yine dinlememiştim.

Mars - Gölge, bilmiyorum bu olanlar, yani kafam almıyor!

Gölge - Haklısın, bir koğuşta olmam seni mutlu etmeyecek.

Mars - Bunu sindirebileceğimi sanmıyorum...

Gölge - Eğer konuşmak istemezsen beni şu anda engelleyebilirsin.

Mars - Ya da?

Gölge - Ya da bana güvenirsin.

Mars - Bir suçluyla konuşmak, hatta güvenmek, Gölge sen benden çok fazla şey bekliyorsun.

Gölge - Bana güvenmek için sebep ver demiştin, hatırlıyor musun?

Mars - Evet.

Gölge - Bana yardım etmek istersen sebeplerden fazlasını görmüş olacaksın.

Mars - Suçuna beni de mi dâhil etmek istiyorsun? Artık her ne yapıp içeri girdiysen!

Gölge - Mars lütfen elimden gelen sadece bu, bana güvenmen.

Mars - Gölge delilik bu!

Giderek artan sinirim yüzünden yerimde tepinmeye başladım. Bunca zaman bir mahkumla konuşmuş olmam yetmezmiş gibi birde üstüne benden yardım istiyordu. İçime dolan endişe göğüs kafesimi sıkıştırıyordu. Nefesimi bir süre tutarak elimi kalbime bastırdım, kaslarımın iyice gerildiğini hissedebiliyordum. Belki de rast gele çevirdiği sayılara kurban giden benim numaram olmuştu. Kim bilir daha kaç kişiye bu mesajı göndermişti. Bunca zaman gizemli davranması, sorduğum sorulara düzgün yanıt vermemesi ve aniden ortadan kaybolması... Parçalar yerine oturmaya başlamıştı, şimdi büyük resmi daha net görebiliyordum. Yazdığı güzel mesajlar içimi okşarken gerçekler diken misali bedenime saplanıyordu. Akabinde mideme bir kaygı daha saplanmıştı çünkü beni korkutan başka bir bilinmezlik daha vardı. Gölge hapishaneye atılmak için ne yapmıştı?
Hava bugün oldukça serindi. Tatlı bir rüzgar esintisi eşliğinde fırından yeni çıkmış kek kokusu ciğerlerime doldu. Annem bugün iş yerinden izinliydi. Boş zamanlarında hamur işleri yapmayı çok severdi ancak yeme kısmını ben üstleniyordum. Ketojenik beslendiği için karbonhidrat tüketmiyordu. Kısacası bu güzelliklerin hepsi bana kalıyordu. Merdiven basamaklarını ikişer ikişer atlayarak mutfağa indim. Annem bildiğim bir şarkıyı mırıldanıyor diğer yandan da pişirdiği kek ile ilgileniyordu. Kekin ucundan bir parça koparıp tadına bakmam için bana uzattı. Ağzıma aldığım lokma yumuşacık ve içindeki çikolata oldukça sıcaktı. Annem tek kaşını havaya kaldırarak gözlerini bana dikti. Tadı için benden bir dönüt bekliyordu. Lokmayı yutarken "Harika olmuş, her zamanki gibi." diye mırıldandım. Yüzüne yerleşen gülümseme eşliğinde keki düzgün bir tabağa yerleştirdi. Söylediği şarkıya eşlik etmeye başladım ve beraber arta kalan bulaşıkları temizlemeye koyulduk.

***

Bütün gün telefonumu kapalı tutmuştum. Gölge'nin numarasını engelleyip bu olanlardan bir anda kurtulmak mantıklı olandı. Peki, neden yapmıyordum? Bu sorumun yanıtını bende bilmiyordum. Aklıma takılan bazı noktalar vardı ve onları öğrenmek daha baskın geliyordu. Benim hayat felsefeme göre her şeyin bir açıklaması olmalıydı. Belki de ondan düzgün bir açıklama duymak istiyordum. Koşullar ne kadar kötü olursa olsun bir insana değer vermeye başladığınızda ondan vazgeçmek de aynı oranla zorlaşıyordu. Büyük ihtimalle artık işine yaramayacağım için bana yazmaktan vazgeçecekti veya çoktan kendine yeni bir kurban bulmuştu. Zihnimde cirit atan milyon tane ihtimal arasında sıkışıp kalmıştım. Oysa ki düşünmek ne kadar masum bir kelimeydi. Diğer yandan normal bir insanı tımarhaneye yollaması da an meselesiydi. Kafamda kurduğum işkenceden kendimi kurtarmak için telefonumu geri açmak zorunda kaldım. Gözlerimi iyice yumdum, neyi beklediğimi bende bilmiyordum. Telefon açılırken kısa bir müzik çalıyordu. Otuz saniyelik melodi bana on asır gibi gelmişti. Çalan melodi bitene kadar içimdeki kıpırtılara engel olamıyordum. Ardından iki bildirim sesi ona eşlik etti. Sesi duyar duymaz gözlerimi hızla açıp ekrana baktım. Gelem mesajlar Gölgedendi. Kalp atışlarım maraton koşan at misali göğsümü sıkıştırırken Gölge'den gelen mesaja endişeyle dokundum.

"Söylediklerimi unut, senden bunu istemek çok yanlıştı. Bu kadar masum birinin hayatını alt üst etmeye hakkım yok. Bana olan öfkeni anlıyorum ve sonuna kadar haklısın, kimse güvenmediği bir adam için kendini riske atmaz, atmamalı. Soğuk parmaklıklarının ardından tek görebildiğim Mars'tı. Bana kendimi biraz olsun evimde hissettirdiğin için teşekkür ederim. Ellerimin arasında yaşattığın duygunun tarifi yok. Birbirimizi hiç görmesek de hep yanımdaymış gibiydin. Sanki o jölemsi turtayı beraber yapmıştık, sen sinirlenip un bitince bana kızmıştın. İzmir'de soğuk havada yürürken atkını ben boynuna sarmıştım. Ellerimin resmini çizerken model olmuştum sana, yaralarıma dokunup benim için endişelenmiştin. Sesin hala kulaklarımda çınlıyor. Sanki karşılıklı oturup sohbet ediyormuşuz gibi hissetmiştim. Tatlı kızgınlıkların da benim ödülümdü. Sana yazamadığım zamanlar koğuştaki tanıdık olmayan görevli sürekli denetime geliyordu, maalesef yakalandığım zaman sert bir tepki verdi. Neyse ki yanımda kalan amca sayesinde olay büyümedi, bu koğuşta çevresi baya geniş biri. Gardiyanlarla arasında bilmediğim bir bağı var. Önceden tırnaklarımla kazıdığım duvardaki küçük deliğe saklıyorum şimdi telefonu. Üzerinde ufak bir resim asılı, küçük kardeşimin bana yaptığı resim. En azından o resmi almama izin verdiler. Sadece rastgele çevirdiğim sayılardan ibaretti başta her şey, korkmuştum belki de fazla yalnız kaldım. Ulaşabileceğim kimse yoktu. Yüzlerce mahkûmla dolu bir hapishanede kendimi özgür hissetmemi sağladığın için sana her zaman minnettar olacağım. Biliyorum bunların hiçbiri açıklama değil, yine de bilmeni istedim.
Bu küçük resim seninle olan tek bağımı saklıyor. Küçük kardeşimin çizdiği Mars resmi. Bana güvenmeni isterdim, sana hiçbir sebep verememiş olsam bile. Koğuştaki odamda, ben hep Mars'ın arkasındaki Gölge olacağım..."

Gözlerim dolmuş, dudaklarım titriyordu. Buğulanan gözlerim satırları tekrar okumama izin vermiyordu. İçimde daha önce hiç hissetmediğim duygular birbirine giriyor, bir suçlu için vicdan azabı çekmeme neden oluyordu. O soğuk hücrede işkence çekerken ben sana ışık mı olmuştum? Sana o mesajları yazarken yaşadıkların hakkında en ufak fikrim yokken, birkaç cümleye ne umutlar ne hayaller sığdırmıştın.

Mahkûm olan sen, suçlu hisseden bendim.

Mahkûm olan sen, suçlu hisseden bendim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Mars'ın GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin