I

55.3K 2.2K 547
                                    

Öncelikle 6 Şubat depreminin hepimizde bıraktığı yaralar kapanacak gibi değil. Hepimizin başı sağ olsun. Ben de depremi yaşayan biriyim. Unutmamak için yazıyorum. Unutmamak ve unutturmamak...

Başlama Tarihi: 14.04.23

"Hadi kızım, bir gece sadece." Hale'nin onlarda kalmam konusundaki ısrarına derin bir of çektim.

"Babam bu gece nöbette, biliyorsun annemi tek bırakmak istemiyorum." dedim sınıfın kapısından çıkarken.

Babam askerdi ve bu gece nöbeti vardı. Annem ise evde tek kalmayı hiç sevmiyordu.

Dershaneden ayrılırken Hale ile vedalaştık ve eve doğru yürümeye başladım. Sokağın başında Ali'yi görünce kalp atışlarım hızlanmaya başladı ve adımlarımı hızlandırdım. Şu an tek isteğim o görmeden eve varmaktı.

Tam apartmanın kapısına gelmişken adımın seslenilmesiyle durdum. "Selam sabah yok mu?" dedi yüzündeki iğrenç gülümsemesiyle.

"Allah'ın selamını haketmiyorsun." dedim umursamaz görünmeye çalışarak.

Birkaç adımda yanıma geldi ve gözlerimin içine bakarak konuştu. "Baban evde yokmuş, gece bana gelsene."

"Bu iğrençliklerine devam edersen babama söyleyeceğim." dedim omuzlarımı dikleştirerek.

"İkimiz de söylemeyeceğini biliyoruz." sözleriyle gözlerimi kaçırdım ve hiçbir şey söylemeden eve çıktım.

Zili çaldım. Anahtarım vardı ama bana kapıyı açan bir annem olduğu için hâlâ çok şanslı olduğumu düşünüyordum. Bunu her eve gelişimde kendime hatırlatmak iyi geliyordu.

Annemin kapıyı açmasıyla eve girdim ve ona sımsıkı sarıldım.

Annem Nazan Günay, bu hayattaki en değerli varlığımdı. Babam görevdeyken biz birbirimizin ailesi olduk hep. Annemin bildiğim kimsesi yoktu. Hiç bahsetmezdi ailesinden de babamdan önceki hayatından da. Birkaç kez sormak istedim ama gözlerinde gördüğüm üzüntü onun da benim de canımızı yaktığı için üstelemedim.

Babam Ekrem Günay ise yetimhanede büyümüştü ve bir ailesi yoktu. Yani biz birbirinden başka kimsesi olmayan üç kişilik bir aileydik.

Fakat babamla olan ilişkimiz hep garipti. Hiçbir zaman o özenilen baba-kız ilişkilerinden olmadı aramızda. Bunun tam nedenini bilmesem de başlarda mesleğinden dolayı olduğunu düşünüyordum. Sonradan anneme karşı sevgi dolu olan babamın bana olan soğukluğunu anlayamadım. Anneme sorduğumda yanlış anladığımı söylediği için konuyu kapattım. Ama hep içimde kalacağını biliyordum...

Ve ben Dicle Naz Günay. 18 yaşındayım ve lise son sınıf öğrencisiyim. Hukuk okumak istiyorum. Şu hayatta en sevdiğim şeyler: annem ve piyano çalmak. Piyanoyu küçükken babam öğretmişti. Onun çocukluğuna dair bildiğim nadir şeylerdendi; yetimhanedeki eski, kırık piyanodan kendi kendine çalmayı öğrenmeye çalışması. Çocukluğumdan beri evimizin salonunda piyano vardı. Küçükken çok ağladığım için babam bazı basit şeyleri öğretmişti. Sonradan kurslara giderek geliştirdim. Kendime güvendiğim tek konuydu bu sanırım.

Şimdiye kadar çok arkadaşım olmadı aslında. Genelde yalnız takılan kız bendim. 9. sınıftan beri tek arkadaşım var, Hale. Tekdüze ilerleyen hayatıma renk katan arkadaşım.

"Aç mısın bebeğim?" annemin sorusuyla düşüncelerimden ayrıldım. Sinsice gülümseyerek "Kurt gibi açım, seni bile yiyebilirim." dedim. Ne yapacağımı anlayarak kaçmaya başladı. Evin içinde o önde ben arkada koşuyorduk. Annem en son yorgunlukla kendini koltuğa bıraktı. Ben de hemen dizine yattım.

Saçlarımı okşamaya başladı. Yine o bilindik huzur yerleşti tüm bedenime. Sadece annemleyken böyle hissediyordum. Annemin gözlerine baktığımda dolduğunu gördüm. Gözlerini benimkilerle buluşturmadan hüzünlü bakışlar atıyordu etrafa.

Annemin ayaklanmasıyla koltukta oturur konuma geldim.

"Koş ellerini yıka sofraya gel." dedi neşeli tutmaya çalıştığı sesiyle.

Ben de ellerimi yıkayıp mutfağa geçtim.

Sessizce yemeğimizi yedik ve bulaşıklara yardım ettim. Annemin yanağına öpücük kondurup odama geçtim.

Masama oturup ders çalışmaya başladım. Sonuçta "Hukuk kolay kazanılmıyor." der annem.

Annem de avukatmış ama bana hamileyken bırakmış. Sonrasında hayatını bana adadı zaten. Hukuk okumamı en çok isteyen kişi oydu aslında. Mesleğini çok sevdiğini anlıyordum. Onun bırakmak zorunda kaldığı mesleğini devam ettiren kişi olmalıydım.

Çalışmaya devam ederken kapım çalındı ve annem elinde meyve tabağıyla girdi.

"Sana meyve getirdim güzel kızım, vitamin iyi gelir." dedi tabağı masama bırakırken.

"Teşekkür ederim dünyanın en düşünceli annesi." dedim yerimden kalkmadan kollarımı beline sararken. O da kollarını boynuma doladı ve başımın üstünden öptü.

"Takıldığın bir yer var mı?" diye sordu kitapları göstererek. Ben okuldayken o da tekrar edip konuları hatırlıyor ve bana anlatıyordu. Çok zeki bir kadındı.

"Yok anneciğim zaten fazla konu eksiğim kalmadı." dedim.

"Ben yatıyorum bebeğim istediğin bir şey var mı?" dedi kollarını benden ayırırken.

"İyi geceler sultanım seni çok seviyorum." dedim öpücük atarak. Gözleri anında dolarken gülümsedi. Ona ne zaman sultanım desem gözleri doluyordu.

"İyi geceler, seni seviyorum küçüğüm." dedi ve odadan çıktı.

Masada duran meyve tabağından bir şeyler yedim ve dolabıma yöneldim. Pijamamı giyerken gözüm masa takvimine kaydı.

5 Şubat 2023

Sıradan hayatımın sıradan bir günü daha bitmişti işte. Zihnimde yarın yapacaklarımı planlamaya başladım. Yarın ikinci dönem başlıyor. Evde çalışmaya çok alıştığım için okulun açılmasını hiç istemiyorum ama yapacak bir şey yok. Keşke yarın okula gitmek zorunda olmasam.

Masaya yaklaştım ve takvimden 5 Şubat'ın üstünü çizdim. Işığı kapatarak yatağıma geçtim.

Bir günü daha böyle bitirmiştim ve yarının ne getireceğini bilemezdik...

Ben Naz Günay, bu gece sıradanlığından şikayet ettiğim hayatımın sıradan olan son günü olduğunu bilmeden gözlerimi yumdum.

YıkımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin