Gözlerimi yavaşça araladım. Beyaz ışık gözlerimi alıyordu. Bir süre görmekte zorlandım.
Daha iyi görmeye başladığımda yavaşça yatakta doğruldum. Odada göz gezdirdim. Tipik bir hastane odası. Ne işim var benim burda?
Aklıma gelenlerle anında gözlerim doldu. Kâbus olmasını diledim. Ama ellerimde, kollarımda, bacaklarımdaki yaralar aksini bağırıyordu resmen.
Annem...
Daha fazla kendimi tutamadım ve hıçkırarak ağlamaya başladım.
Odanın kapısı açıldı ve bir hemşire girdi. Gözlerine ihtiyaçla baktım. Her şeyin kötü bir rüya olduğunu söylemesini istedim.
Hemşireyse tek kelime etmeden bir kez daha yıktı beni. Acı dolu bakışıyla, dolan gözleriyle kalbime hançeri tekrar sapladı.
"Uyanmışsın, günaydın." dedi dolu gözlerini gizleyerek. Yaklaştı ve komodindeki suyu bana uzattı. Boğazımdaki kuruluğa dayanamayarak suyu tek dikişte bitirdim.
"Uyanmamayı dilerdim." dedim. Öfkeliydim. Neye olduğunu bilmediğim bir öfke tüm vücudumu ele geçirmişti.
"Doktoru çağırıp geliyorum." dedi titreyen sesiyle ve aceleyle çıktı odadan.
Aradan geçen yaklaştı 5 dakikada boş gözlerle karşımdaki duvarı izledim. Kapı tekrar açıldı. İçeri orta yaşlı bir adam ve az önceki hemşire girdi.
"Merhaba Naz, ben doktor Sedat Güven. Nasıl hissediyorsun?" dedi gülümseyerek.
"Fiziksel olarak mı?" diye sordum.
"Fiziksel, ruhsal..." dedi üzgünce.
"Fiziksel olarak hiç istemediğim hâlde iyiyim. Ruhsal olarak koca bir boşlukta gibiyim." dedim.
Doktor da bana üzgünce baktı. Bir şeyler söylemek istiyor ama ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Konuşmayacağını anlayınca tekrar konuştum. "Neredeyim ben, ne zamandır burdayım?"
"Şu an İzmir'de özel bir hastanedeyiz. iki gündür burda uyutmak zorunda kaldık seni. Aslında daha erken uyandırmak istedik ama uyandığın anda geçirdiğin krizler yüzünden tekrar uyutmak zorunda kaldık."
İki gün mü? Koskoca iki gündür burda mıydım? "Nasıl geldim?" diye sordum.
"Baban Ekrem Bey özel aracıyla getirdi seni. Ama deprem bölgesinde yardıma ihtiyaç olduğu için geri dönmek zorunda kaldı."
Deprem bölgesi. Deprem. Nerede? Büyüklüğü kaç? Kaç kişi öldü? İçimdeki boşluk yerini acıya bıraktı. Neydi durum? Ben şanslı sayılıyordum kurtulduğum için, peki ya diğerleri? Anneme ne oldu? Sorarcasına doktora döndüm tekrar.
"Sen şu an bunları düşünme. Baban senin için bir telefon bıraktı. Kendini iyi hissettiğinde onu arayabilirsin." dedi. Sözlerinin üzerine hemşire çekmeceden bir telefon çıkardı ve bana uzattı.
Telefonu aldım ve yatakta tekrar yatar pozisyona geçtim. Düşünmemeliydim. Vücudum sanki iki gün uyumamışım gibi yorgundu. Gözlerimi kapadım. Bilincim tamamen kapanmadan önce kapının açılıp kapandığını duydum.
———————
Gözlerimi açtım ve yine boş bir odayla karşılaştım. Elimde hâlâ telefon vardı.
Telefonu açıp rehbere girdim. Sadece babamın numarası vardı. Aramaya basıp beklemeye başladım.
Telefon uzun uzun çaldı ama açan olmadı.
Yabancısı olduğum bir his tüm bedenimi sardı. Yalnızlık.
Bugün bir hastane odasında gözlerimi iki kez yalnızlığa açmıştım. Düşünme Naz. Neler olduğunu sakın düşünme.
Ben annem varken hiç yalnız kalmamıştım ki. Hem söz vermişti bana, beni hiç yalnız bırakmayacaktı.
Annem varken.
Annem artık yok.
Benim annem öldü.
Peki babam? Neden yanıma değil? Dışarda durum ne? Arkadaşlarıma, komşulara ne oldu? Düşünme Naz, yine düşünme.
Komodinle duran televizyon kumandasını aldım ve televizyonu açtım. Açtığım gibi karşıma çıkan kanalda gündemde deprem vardı. Bakma Naz. Görmemelisin.
Kanalı değiştirdim, yine deprem. Yine değiştirdim, yine deprem.
Kaçtığım gerçekler sarmıştı dört yanımı. Kaçamayacağımı anladığımda gözlerimi kapadım. Birkaç kez nefes aldım ve korkarak açtım gözlerimi. Ne kadar kötü olabilir ki?
Depremin beşinci gününde ölü sayısı 20 bine, yaralı sayısı 80 bine ulaştı.
Okuduğum başlıkla tokat yemiş gibi oldum. Ne kadar kötü olabilirse o kadar kötüydü, çok çok kötüydü her şey. Giden 20 bin can... Kaybolan, dağılan binlerce aile. Biz de o ailelerdendik. O 20 bin kişi içinde benim annem de vardı. Acıyı iliklerime kadar hissediyordum. Dönüp duran görüntüler, yıkılmış şehirler...
Gördüklerime inanmak istemiyordum. Sesi açtım, duymak istedim.
"Depremin 112. saatinde arkamda gördüğünüz enkazdan ses duyuldu. Ekipler şimdi tüm imkanlarıyla bir umut arıyorlar."
Hâlâ enkaz altında ve yaşayan insanlar mı var? Yaşadıklarım gözümün önüne geldi. Beton yığınları arasında 2 gün sadece bir umutla beklemek. Aç,susuz direnmeye çalışmak. En ufak seste umutla dolup sonrasında hayal kırıklığına uğramak.
Kurtulduğum anlar doldu aklıma. İstemsizce gözlerimi sağ elime indirdim. Elimin üstündeki iğne izinde gezdirdim parmaklarımı. 5 gündür enkaz altında bekleyenler geldi yine aklıma. Şanslıydım evet. Birileri elimden tutmuş ve beni çekip almıştı karanlığın içinden.
Tekrar televizyona baktım. Hatay'ı gösteriyordu şimdi. Doğduğum yer, büyüdüğüm yer... Paramparça, yıkık dökük güzel Hatay'ım. Her gün yürüdüğüm sokakların o hali canımı yaktı.
Titremeye başladım. Çok canım yanıyordu. Gözlerimden yaşlar akarken kendimden gittikçe uzaklaşıyordum sanki. Bilincim açıktı ama benim kontrolümde değildi. Tüm gücümle haykırdım. Acımı saklama gereği duymadan, yangınımı tüm insanlığa duyurmak istercesine haykırdım. Bağırarak ağladım.
Kapının açıldığını duydum. "Gidin burdan." diye haykırdım. "Yaklaşmayın bana." İstemiyordum kimseyi, sadece ağlamak, bağırmak, yıkıp dökmek istiyordum.
Onlar bana yaklaştıkça boğulacak gibi hissediyordum. Ellerim boynuma gitti nefes alma isteğiyle. Soluk borumu söküp çıkarmak istedim, o zaman nefes alabilirdim. Onlar bana yaklaştıkça ben çıplak ayaklarımla odada gerilemeye başladım. Bağırarak, ağlayarak uzaklaşmaya çalıştım. En son sırtım duvara çarpınca durdum. Kayarak yere oturdum. Ellerim saçlarıma gitti. Annemin sevdiği saçlarımın annem yokken bi önemi yoktu. Gitmeliydi saçlarım, annem yokken sevmezdi kimse saçlarımı. Koparmak istercesine çektim. Kurtulmak istedim her şeyden. Yanıma gelen hemşireler ellerimden tuttu. "Bırakın" diye bağırdım tüm gücümle.
Sonrası ise kolumdan girdiğini hissettiğim bir iğne ve karanlık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıkım
Teen FictionKlişelerden uzak gerçek aile, abi ve asker kurgusudur. :) Bu yıkım hepsinden büyüktü, yerle bir olan şehirlerin yanında ben de yıkılmıştım. O enkazdan çıkmıştım ama öğreneceklerimden sonra hiç çıkmamış olmayı dileyeceğimden bihaberdim. Depremde haya...