XX

7.1K 574 215
                                    

Merhaba!

Aksiyonlu bir bölümle geldiiim.
Keyifli okumalarr

Kitapla ilgili duyurular, alıntılar için instagram hesabımı takip etmeyi unutmayınn! @niscskny

———————

Fırat Karadoğan

Güçlüydüm, gereğinden fazla güçlüydüm çünkü güçlü olmak zorunda bırakılmıştım. Bunun sebebi daha sekiz yaşında bir çocukken annem tarafından terk edilmiş olmamdı biraz, biraz da babam tarafından erken büyümek zorunda bırakılmış olmam.

Ben Fırat Karadoğan, adliyedeki lakabımla soğuk savcı. Henüz sekiz yaşındayken annesi tarafından terk edilmiş, çocuk aklıyla yıllarca kendini suçlamış bir çocuk. Kardeşlerine abilikten önce annelik, babalık yapmayı öğrenmiş bir çocuk. Henüz on dört yaşında eline silah almak zorunda kalmış bir çocuk. Neşesini kaybetmemek için direnmesine rağmen neşesi sökülüp alınan bir çocuk. Her şeyin sonunda gerçek huzuru on sekiz yıl önce kendisinden sökülüp alınan kardeşinin kollarında bulan yirmi yedi yaşında bir çocuk.

Şimdi ise iki kardeşim de gözlerimin önünde kendilerini kaybediyordu fakat benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Tuna'm haftalardır odasından çıkmıyordu, babam için düzenlediğimiz cenaze törenine bile gelmemişti. Dicle'm ise tam tersiydi, odasına girmek ve yalnız kalmak istemiyordu. Sürekli dışardaydı, kafasını başka şeylerle meşgul etmeye çalışıyordu fakat yalnız kaldığı ilk anda kriz geçiriyordu. Çağrı hâlâ onu bir psikiyatrist için ikna etmek için çabalasa da kaçmaya devam ediyordu ve bu durum düzelmedikçe benim sabrım tükeniyordu.

Otuz altı gün geçmişti, koskoca otuz altı gün...

"Yeter!" dedim açılan telefona ithafen. "Yeter baba, dayanamıyorum!"

"Fırat..." dedi babam acı çeker bir sesle. "Yapma oğlum, çok mu kötü?"

"Sabahı nasıl ettiğimizi biliyor musun baba? Dicle yine kriz geçirdi ve hâlâ kendine gelmedi." dedim elimi kalbime koyarak. Oturduğum hastane bankında geriye yaslandım. "Baba Tuna evde, kime koşacağımı şaşırıyorum ben artık. Dicle'nin başından ayrılamıyorum ama aklım Tuna'da kalıyor. Ne zaman bitecek bu işkence?"

"Az kaldı oğlum, çok az kaldı. Her şeyin ülkemiz için olduğunu unutma! En ufak bir gizlilik ihlali hepimizin sonunu getirir, biliyorsun."

"Yapma baba!" dedim çaresizce. "Ben kardeşlerimi böyle görmek istemiyorum, onlara da söyleyelim lütfen!"

"Onları da mı bu iğrenç çukurun içine sokalım oğlum? Onların da mı başını belaya sokalım?" dedi. O da acı çekiyordu, biliyordum fakat elimizden hiçbir şey gelmiyordu.

"Kardeşlerimi böyle görmek çok canımı yakıyor baba."

"Sabredin oğlum." dedi sadece çünkü diyecek bir şeyi yoktu.

"Biz sabrediyoruz baba ama benim kardeşim her geçen gün daha da kötü oluyor. El birliğiyle kızı delirttik resmen ve hiçbir şey yapamıyoruz!"

"Kapatmam lazım oğlum, kardeşlerin sana emanet." dedi duygusuz sesiyle. Acı çektiğini gizlemeye çalışıyordu.

Kapanan telefon tekrar çaldığında arayan Çağrı'ydı. "Efendim?" dedim açar açmaz.

"Uyandı, yukarı gelsen iyi olur." dedi durgun bir sesle. Oturduğum banktan kalkıp telefonu kapattım, hızlı adımlarla hastaneye girdim. Bir sorun vardı ama neydi? Korkudan ellerimin buz kestiğini hissettim.

YıkımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin