XIII

23.8K 1.6K 409
                                    

Herkese merhaba, hoş geldiniz.
Bölüme başlamadan önce birkaç şey söylemek istiyorum, lütfen okuyun.

Öncelikle Naz'ın babası ve abilerini hızlı kabullenmesi çok eleştiriliyor ama bu tamamen onun psikolojisi ile alakalı, bu hayattaki tek varlığını kaybedip yalnız kalmış bir kız ve ayrıca hayatı boyunca baba sevgisi görmemiş bir kız. Karşısındaki insanlar onun gerçek ailesi ve Naz bunu öğrendikten iki gün sonra kabullenmiyor onları, aradan geçen dört ay var. Onlara güvendiği için pişman olur mu, olmaz mı zaman gösterecek ama lütfen okurken Naz'ın psikolojisini de anlamaya çalışın.

Diğer konu ise hepsinin yaşları. Okurken kafanızda daha da netleşmesi için elimden geldiğince açıklamaya çalışacağım.

Fırat doğduğunda anneleri 23, babaları 25 yaşındaydı.

Anneleri gittiğinde 31'di. Fırat 8, Çağrı 5, Tuna 2 yaşındaydı.

Dicle Naz doğduğunda Ferit 34, Nazan 32, Fırat 9, Çağrı 6, Tuna 3 yaşındaydı.

Yani Dicle ile Fırat arasında 9,
Dicle ile Çağrı arasında 6,
Dicle ile Tuna arasında 3 yaş var.

Şu anki yaşları ise
Nazan 50 yaşındaydı.
Ferit 52 yaşında.
Fırat 27 yaşında.
Çağrı 24 yaşında.
Tuna 21 yaşında.
Dicle Naz 18 yaşında.

Çok içime sinen bir bölüm olmadı ama keyifli okumalar!

Deja vu, Fransızca'da "daha önceden görmüş, yaşamış olmak" anlamına gelen bir sözcüktür. Daha çok bir sezgi, bir his... O an yaşadığın şeyi daha önce de yaşamışsın gibi hissetmek.

Şu an ise iliklerime kadar deja vuyu hissediyordum. Bir hastane odasıydı bana deja vu yaşatan, bir hastane odasında tek başıma uyanmak...

Gözlerimi açalı 5 dakikayı geçmişti ama ben sadece tavanla bakışıyordum. Yalnızdım işte, tıpkı annem öldüğünde olduğu gibi ya da babam sandığım adam bir hastane odasında beni terk ettiğinde olduğu gibi.

Ne zaman artık yalnız değilim desem, yalnızlığı tüm hücrelerimde hissediyordum. Daha dün ailem olur gibi olmuştu, şimdi ise sonuç yine kırık.

Odanın kapısının birden açılması ile irkilerek bakışlarımı kapıya çevirdim. Şu kapıdan giren herhangi biri olsaydı beni şaşırtmazdı belki ama girenin Tuna Karadoğan olması ufak çaplı bir şok geçirmemi sağlamıştı.

"İyi misin?" dedi yatağa yaklaşırken.

"İdare eder, ne oldu bana?"

"Açlık ve yorgunluk." Şaşırmamıştım. "Belki de Fırat abim haklıydı, çalışmamalısın."

O evde benim çalışmama karşı çıkmayan tek insanı da kaybetmiştim şu an.

"Beni anlamıyorsunuz." dedim yüzümü buruşturarak.

"Anlıyorum ama bünyen bunu kaldırmıyor."

"Saat kaç?" diye sordum geçiştirmek için.

"Altı."

Telaşla yerimden doğrulmamla kolumdaki serum canımı acıtmıştı. "Fırat abim beni almaya gelmiş olmalı."

"Senin telefonundan işin olduğuna dair bir mesaj attım. Şimdi buraya gelirlerse herkes telaş yapacak sadece." dedi sakince. Nasıl bu kadar sakin bir karaktere sahip olabilirdi?

YıkımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin