XVII

13.7K 962 371
                                    

Herkese merhaba!
Bu sefer arayı fazla açmadan olaysız, tatlış bir bölümle geldim.
Oy vermeyi, yorum yapmayı unutmayın. <3

❗️❕Bölümlerle ilgili alıntılar, kitapla ilgili reelslar ve bölüm günlerini paylaşmak için instagram hesabı açtım. Takip etmek isterseniz: niscskny ❕❗️

Hem huzur hem de büyük bir huzursuzluk. Hayatımın son bir haftasını anlatmak istesem kuracağım cümle kesinlikle bu olurdu. Çünkü günlerim aslında yeterince huzurlu ve sıradan geçiyordu fakat içimdeki huzursuzluk asla geçmiyordu.

Babama her şeyi anlattığımız günün üzerinden tam 1 hafta geçmişti. Bu bir haftada her şey dümdüz ilerlemişti, herkes işinde gücündeydi. Ben de başladıktan sonra sadece iki gün çalışabildiğim işime dönmüştüm.

Şimdi ise çıkış saatimin gelmiş hatta geçmiş olduğunu fark etmem dolayısıyla çalışan odasına geçmiştim. Eşyalarımı alıp üzerimdeki önlüğü çıkardıktan sonra kapıya yöneldim. Elindeki tepsiyle servis yapan Gökay'a ufak bir baş selamı vererek dışarı çıktım. Bir an önce eve gidip kendimi yatağa atmak istiyordum fakat bu düşüncemi şu an gerçekleştiremeyeceğimi anlamam çok da uzun sürmemişti.

Karşı kaldırımda gözünde gözlük, üzerinde takım elbise arabasına yaslanmış beni bekleyen bir adet Ferit Karadoğan görmek beklemediğim bir şeydi. Kendisini o geceden sonra görmemiştim. Abimlere sorduğumda eve de gelmediğini söylemişlerdi ve doğru söylemek gerekirse zaman zaman endişeleniyordum fakat Fırat abim iyi olduğunu söylediği için sessiz kalıyordum. Sokağın başımdaki otobüs durağına gitmek için yönlendirdiğim adımlarımı durdurarak karşı kaldırıma çevirdim.

Babam de beni gördüğünde yaslandığı arabadan kalkmış ve tam karşımda duruyordu. "Nasılsın kızım?" diye sordu.

Doğru söylemek gerekirse şu an asla 4 çocuk babası ve altmışına merdiven dayamış gibi görünmüyordu. "İyiyim, sen nasılsın?" diye sordum ben de. Elini kaldırarak gözlerindeki gözlüğü çıkardığında az önce söylediklerimi geri almak istemiştim. Çünkü oldukça bitik görünüyordu; göz altları torbalanmış ve morarmıştı, gözlerinin içi kan toplamıştı.

"Çocuklarım iyiyse ben de iyiyim." dedi gülümseyerek. "Arabaya biner misin? Biraz konuşalım." Bir cevap vermeden yanından geçip ön koltuğa oturduğumda o da arabanın etrafından dolanarak sürücü koltuğuna yerleşmişti. Ona hâlâ sinirliydim çünkü aklımda onunla ilgili olan soru işaretleri yerini koruyor ve hatta günden güne büyüyordu.

"Sahile gidelim mi?" diye sordu.

"Bana fark etmez."

Bana cevap vermeden arabayı çalıştırdı ve yola koyulduk. Çok kısa süren bir yolculuğun ardından sahile gelmiştik. Aynı anda arabadan inip banklara doğru yürüdük. Boş bulduğumuz ilk banka oturduktan sonra ikimiz de sessizce denizi izlemeye koyulduk.

Uzun süren sessizliği bozan babam olmuştu. "Nereden başlayacağımı, ne kadarını anlatmam gerektiğini bilmiyorum. İlk başta o gün duyduğun şeyden bahsetmek istiyorum." dedi bana dönüp. Devam etmesi için başımla onayladım.

"Benim ailem biraz karışık bir aile. Herkes üç kardeş olarak biliyor bizi ama biz aslında dört kardeştik." Şaşırmamıştım ama üzülmüştüm çünkü onlar benim özbeöz ailemdi fakat haklarında hiçbir şey bilmiyordum. "Feride, benim ikiz kardeşim." dediğinde bu kez şokla bakmıştım çünkü çok yanlış anlaşılmıştı her şey. "Rahmetli babamız biraz baskıcı bir adamdı, hepimiz mükemmel olmalıydık onun gözünde. Bu yüzden hepimiz onun istediği bölümlerde okuduk fakat Feride biraz dik başlıydı, babamın dediklerinin tersini yapma eğilimindeydi hep."

YıkımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin