3.7

4.2K 679 278
                                    

"Al bakalım."

Chan arabadan taşıdığı son koliyi de çalışma masasının üstüne bıraktığında Seungmin göğsünde birleştirdiği kollarını çözüp masaya yaklaştı ve kitaplarına baktı. Chan onun için ne gerekliyse, hangi kaynak daha iyiyse onu almıştı.

Lisenin başında sayısal isteyen Seungmin dilden girip Chan gibi İngilizce öğretmeni olmak istediği için bu sene dilden hazırlanacaktı bu yüzden tüm kaynak seçimi Chan'a kalmıştı.

"Çok fazla Chan..." diye mırıldandığında Chan ona bakıp tek elini masaya koyarak Seungmin'i masa ile kendi arasına almış "Beyfendi," demişti. "Hepsini hemen çözmeyeceksin zaten, ayrıca İngilizce için seviye seviye aldım."

"Siz de olmasanız hocam gerçekten..."

"Ya git ya."

Chan geri çekilip direkt yatak odasına doğru yürümeye başladığında Seungmin kahkaha atarak arkasından atılmış, tişörtünü üstünden sıyıran Chan'a arkasından yaklaşıp boynuna sarılmıştı.

"Tamam tamam, demedim bir şey." Uzanıp dudaklarının kenarına sert bir öpücük bıraktı. "Teşekkür ederim sevgilim, ben de bunların karşılığı olarak çok güzel bir üniversite kazanacağım."

"Bu bir karşılık değil," dedi Chan. Ona doğru dönüp burnuna fiske attı. "Kazanmak zorunda değilsin, kazanman senin yararına olur evet ama kazanman bir karşılık değil. Kendin için kazanmalısın, bunların bir karşılığı olsun diye değil."

"Nesin sen, dünyanın en en en en ince düşünceli adamı mı?"

"Evet," deyip şortunu giydi Chan. "Ben dünyanın en en en en düşünceli adamıyım. Başka soru?"

"Hım, akşam yemeği için bir şey yapmadım. Uygun mudur?"

Seungmin'in sorusuna Chan kahkaha attığında ikisi gülüşerek mutfağa geçmişler, öylesine pratik bir şeyler hazırlayıp yerlerken yemek boyunca da birbirleri ile uğraşıp durmuşlardı.

Avustralya'dan döneli çok bir zaman olmamıştı ama herkesin kendi işi olduğu için onlara odaklanalı çabuk olmuştu. Minho direkt işine dönen ilk kişi olurken diğerleri de yavaş yavaş kişisel hayatlarına bir tık daha önem vermeye başlıyordu.

Seungmin, Chan'a minnettardı, her sabah gözlerini açtığında ya da her mutlu olduğu anda durup bir an 'ya ölseydim?' diye düşünüyor sonra da gözleri etrafında bir yerlerde olan Chan'a gidiyordu. Onu sımsıkı tutan adama.

Birkaç gün sonra ciddi manada çalışmaya başlarken evde Chan olduğu için bir tık zordu çünkü direkt odağı Chan'a kayıyor, kendini öptürüp sevdirmek istiyordu. Yine aynısı olduğu için ayağa kalkıp salona geçtiğinde Chan gözlüklerini indirdi.

"Uzaklaş, kitap okuyorum."

"Ya Chan..." diye mırıldandığı zaman Chan gözlüklerini geri takmış, kitabına dönmüştü. Bakarsa asla dayanamazdı biliyordu. "Ben kitap okuyorum, sen de gidip ders çalışıyorsun." Yanındaki telefonunu açıp kronometreye baktı. "Daha bir saatin var."

Seungmin bunu görünce güldü. "Kronometre mi tutuyorsun cidden? Benden daha çok heveslisin çalışma saatlerimin bitmesine."

"Bu seni hiç alakadar etmez."

Seungmin gelen cümleyle kahkaha attı, eğilip hızlıca Chan'ı öpmüş ardından da geri çalışma odasına dönmüştü. Bir saat daha dayandıktan sonra eziyet bitmiş, derin bir nefes vermişti.

Chan ile iyi anlaşıyorlardı, önceden yan yana geldiklerinde sadece illaki kavga çıkan, kötü bir konuşma yaşayan ikili şimdi birbirleri ile uğraşıp duruyor, sürekli gülüp eğleniyorlardı.

softcore, seungchan ✓  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin