8. BÖLÜM-DEPO

116 10 7
                                    

*Bu bölüme bir şarkı armağan etmek istiyorum, özellikle Ilgaz'ın geçmişini okuyacağınız yerde dinlemenizi rica ediyorum.

*Kül - Cem Adrian

Esen rüzgar; saç tellerimi geriye doğru savuruyor, dik omuzlarımın hafifçe titremesine neden oluyordu. Deniz kokusu midemde bulantı hissi yaratmıştı. Ya da Hilal'le konuşmaktan kaçmak istediğimi vücuduma yansıtmıştım, bilmiyordum.

"Lal, geldik." diyen Uygar'ın sesiyle irkildim. Uygar, titrediğimi fark ederek arabanın camını kapattı. Yanımda oturan Ilgaz Kaya, çenesini sıvazlayarak bedenimi süzdü. "İnce giyinmişsin." dedi. Tek dizini sallamaya başladı ve önüne döndü. Geceliğimin üzerindeki sabahlığa iyice sarıldım. "Eve geri dönerim diye düşünmüştüm. Değiştiremedim." Başını salladı. Uygar'a bakarak, "Ne zaman gelirler?" dedi sakin bir sesle. Uygar, saatine baktı. "Birazdan burada olurlar." dedi.

Sesi sıkıntı doluydu. Hilal için endişeleniyordu, farkındaydım. Kısa bir sessizlik oldu. Ofladım. "Hilal'in sizden kaçmasına şaşırmamalı."

İkisinin de bakışlarını üzerime çektim. Kaya'nın kaşları çatılmıştı. "O niye?" dedi sorgulayarak. Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Fazla iç bunaltıyorsunuz." Birbirlerine baktılar. Devam ettim. "Ciddi meseleler dışında hiç konuşmaz mısınız siz?" dediğimde Ilgaz Kaya, "Senin yanındayken günlük hayatımızdaki kişileri oynamıyoruz." dedi bahsettiğim ciddiyetle. Uygar, hafifçe boğazını temizledi. Dudaklarımı birbirine bastırdım. "İyi oyuncusunuz yani." dedim bozulmak yerine. Ilgaz Kaya, kendisine 'kendi haline bırak' dercesine başını iki yana salladı. Uygar, "Bu oyunculuk değil." dedi omuzlarını indirip kaldırırken. "Benimle olan iletişim şekliniz size kalmış ama sizden bana karşı dürüst olmanızı istiyorum." diye eklediğimde içinde olduğum arabanın önüne başka bir araba yanaşarak durdu. "Geldiler." dedi Uygar. Arabanın içinden takım elbiseli bir adam indi. Ardından zorluk çekerek Ilgın Hilal Kaya.

Takım elbiseli esmer adam Hilal'in koluna girerek sendeleyerek yürüyen Hilal'i deniz kenarındaki banka doğru ilerletti. Hilal'i süzdüğümde fazla yorgun olduğunu gördüm. Elleri titriyordu. Fazla kırılgandı. Onu nasıl iyileştirecektim bilmiyordum. İlaç olacakken zehir olmaktan fazlasıyla çekiniyordum.

Hilal sendelediğinde Ilgaz Kaya, hızla arabadan inmiş ve arabanın kapısını kapatmayarak bana da inmem gerektiğini sessizce beyan etmişti.

Derin bir nefes aldım. Arabadan indiğim sırada Uygar'da benimle birlikte inmişti. Hava serindi. Arabanın içindeki ısı bedenimden uzaklaşırken Uygar, kapıları kapattı. Yanıma geçerek girmem için kolunu uzattı. "O kadar da kötü adamlar değiliz aslında. Mizahımız da kalbimiz de iyidir. Belki zamanla sana karşı daha açık oluruz, Lal." dediğinde tebessüm ettim. "Ilgaz Kaya'yla samimi olmak isteyeceğim son şey bile değil, Uygar. Ben merhametim, vicdanım yüzünden onunla aynı ortama giriyorum." O da zorlukla tebessüm ettiğinde koluna girdim. Adımlamadan önce ekledim. "Gerçi merhametimden de vicdanımdan da çok vuruldum ama insan değil mi işte, uslanmaz." Uygar, doğruladı. Kaya kardeşlere doğru yürümeye başlamıştık. "Uslanmaz, doğru. Ama insanı insan yapan da bu değil midir aslında?" dediğinde ben de onu doğruladım. "Öyle, tabii. Ama fazlasını yapmak şart değil ki. İnsan hep fazla harcar kendinden. Canı çok yanar bir yerde ve iki seçenek sunulur önüne." Uygar, sırıttı. Merakla bana döndüğünde "Neymiş o iki seçenek?" dedi ve durdum. O da benimle birlikte durdu. Önümüzdeki bankta oturan ve güçsüz duran Hilal'e baktım. Ardından onun ellerini tutarak önünde diz çökmüş, yılların yükünü taşıdığı yüzünden bile belli olan ama dik duruşlu Ilgaz Kaya'ya.

"Acıdan ders almak ya da almamak."

Başka bir cümle kurmadım ama Uygar, benim baktığım yere baktığında demek istediğimi anlamış olacak ki yüzündeki sırıtışı sildi.

MAHŞER MİDİLLİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin