4. BÖLÜM-KOPUK'UN STÜDYOSU

113 10 6
                                    

"Hayırlı olsun, Bengü'cüğüm." diyerek bana sarılan Bengü'yü kucakladım. "Teşekkür ederim, Lal Hanım." dediğinde geriye çekilip dün evlilik teklifi aldığı sevgilisine döndü. "Ben de beklemiyordum açıkçası." diye çekinerek konuştuğunda, zoraki bir gülümsemeyi dudaklarıma yaydım. İşten çıkmak zorundaydı çünkü sevgilisinin ve kendisinin ailesi farklı bir şehirde yaşıyordu. Bengü'de onların yanına taşınmak istediğini söyleyerek işten çıkmak istediğini belirtmişti az önce.

"Yarın yerine birini bulmuş olurum, Bengü." dedim elimdeki kalemi tezgaha ritmik bir şekilde vurarak. Bengü duraksadığında, "İşteki son gününün tadını çıkar, tatlım. Hepimiz seni özleyeceğiz," diye ekledim. Fazla soğuk olmaya gerek yoktu. Bengü'yle 3 yıldır tanışıyor, 2 yıldır beraber çalışıyorduk.

Bengü, gülümseyerek başını salladı. "Ben de sizi özleyeceğim, Lal Hanım. İyi ki varsınız. Sizin sayenizde-" derken sözünü kestim. "Bengü! Veda konuşmalarını sevmediğimi biliyorsun. İlla ki görüşeceğiz. Hadi işine, koş." diyerek mutfaktan çıktım ve Bengü'nün sevgilisiyle beraber peşimden geldiğini görerek tekrar onlara döndüm. Sevgilisi,  "Lal Hanım," dediğinde tek kaşımı kaldırdım.

"Bengü sizden alacağı parayı-" Yine söz kestim. "Endişe etmeyin. Hak ettiği parayı fazlasıyla alacak." dedim ve telefonumun zil sesinin melodisi kulaklarımı doldurduğunda telefonuma baktım.

'SEZGİ arıyor...'

Hadi ama! Herkesi ismiyle kaydederdim. Lakaplara ne gerek vardı? Öyle değil mi?

Aramayı yanıtladığım sırada Bengü'nün sevgilisinin, "Teşekkür ederiz." diyerek yanımdan uzaklaştığını görmüştüm.

Restauranttaki işlerimi hallettiğim için restauranttan çıktım. "Efendim?" dediğimde Sezgi'nin çığlık atarak konuşması, telefonu kulağımdan uzaklaştırmama neden oldu.

"NEDEN HİÇBİR ŞEY HATIRLAMIYORUM, LAL! BENİ EVE SEN GETİRMEMİŞSİN! ANNEMLER DÜN EVDE OLSAYDI BARDAN BİRİ BIRAKTI MI DİYECEKTİM?!" diye nefes almadan konuştu, Sezgi. Her neredeyse, bulunduğu yerde bir oraya bir buraya yürüdüğünden emindim.

Arabaya bindiğimde, "Ben mi dedim o kadar iç diye?" dedim ve gözlerimi yumdum. Hâla uykumu tam alabilmiş değildim. Sezgi, "Yine de bu beni elin adamıyla eve yolladığın gerçeğini değiştirmez." dedi kısık bir sesle.

Görmese de omuz silktim. "Adamı tanıyordum. Hem işlerim vardı, yoksa beraber çıkacaktık." dedim ve gözlerimi açarak bakışlarımı arabanın tavanına sabitledim.

"Tanıyor muydun? Ayrıca gece gece ne işin olabilir, Lal? Benden ne saklıyorsun?" demişti, Sezgi. Benden cevap alamadığında ise, "Lal! Şu kafanı bir topla artık. Cevap vermen için defalarca tekrar yapmaktan sıkıldım." dedi sitemle ve tebessüm etmeme neden oldu.

"Cevap vermediğimde anlamadığımı düşünmek yerine cevap vermek istemediğimi düşünsen bütün sıkıntı hallolacak sanki, ha?" dediğimde Sezgi, sitem cümlesi olduğunu varsaydığım bir şeyleri fısıldadı ve tekrar konuştu. "Bugün bir sergiye katılacağım. O yüzden bugün değil ama illa ki yarın öbür gün görüşeceğiz ve bana anlatacaksın." dediğinde göz devirdim.

"Tamam, Sezgi. Öyle yaparız, Sezgi. Ne sergisi bu?" dediğimde ağzından 'hah' diye bir ses çıkarttı. "Seni çağırmayacağım. Çok beklersin." dedi. Bunu derken eliyle saçını savurduğuna emindim.

"Sezgi," dedim ve arabayı çalıştırdım. "Sana bir şey diyeyim mi?" dediğimde arabayı park ettiğim yerden çıkarttım ve "Söyle, Lal." lafını duyduğum anda "Çağırsan da gelmezdim." diye ekledim.

"Lal!" diye sitem ettiğinde, "Görüşürüz, Sezgi." diyerek telefonu kapattım ve gülerek başımı iki yana salladım.

Günün öğleden sonrasına girdiğim dakikalarında Fırat'ı aradım.

MAHŞER MİDİLLİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin