Merhaba... Benim adım Viltis. Tabi ki takma bir isim. Bütün yazdıklarım gerçek olsa da hiçbir kişinin gerçek adını kullanmayacağım. Kendiminki de dahil. Bütün hayatımı, dostlarımı, ailemi, işimi, uğraşlarımı arkamda bırakıp yaşadığım şehir olan Mersin'i terk ettim. Anladım ki ben bir şeyleri terk edebilecek bir insan değilim. Çünkü sadece kişisel eşyalarımı almama rağmen o kadar fazla çanta oldu ki hepsini nasıl taşıyacağım konusunda daha evden çıkmadan bir telaşa kapılmaya başladım. Nereye gittiğimin bir önemi yok benim için. Sadece gitmek istiyorum artık. Son bir senede yaşadığım ciddi travmatik olaylar neticesinde kabuslar görmeye, yemek yiyememeye ve mükemmel bir panik atağa sahip oldum. Çok güzel hediyeler değil mi? İlk zamanlar bunları aşabileceğimi düşünsem de panik ataklarım günde 2-3'e çıkmaya başlayınca artık bu şehirden gitmek zorunda olduğumu anladım. Fark ettim ki çok fazla sevenim varmış. Ben bu hale genele kadar hiçbir şey yapmayan bir tır dolusu beni seven insan... Ben gidiyorum diye çok ağladılar. Bazılarını o halde görmek gerçekten beni kahretti. Ama kararlılığım ve inadım her şeyden üstün son zamanlarda. Yapmak zorundaydım ve yaptım...
Hayatım boyunca hiç bu kadar insanı aynı anda üzmemiştim. Beni bu hale getirenlerden değil de beni seven insanlardan intikam alıyormuşum gibi oldu. Aslında öyle değil. Tam tersine onları korumak için ayrıldım şehirden. Çünkü iyi değilim ve çok canım acıyor. Bir insanın canını yaktığınız zaman bağırır. Başka bir insanın canını yaktığınız zaman ağlar. Başka bir insanın canını yaktığınız zaman o da size vurur. Benim canımı yaktığınız zaman ben konuşurum. Öyle şeyler söylerim ki o acıyla karşımdakinin canı benimkinden daha çok yanar. İşte bu yüzden uzaklaştım bütün sevdiklerimden. Çünkü çok canım yanıyor ve onların da canını yakmaya başlıyorum. Ayrı yeten bu panik ataklara falan şahit olsunlar istemedim. Bir kedi öleceğini anladığında sahibi üzülmesin diye evden kaçar ve onun göremeyeceği bir yerde can verirmiş. Benimki de o hesap işte. Yavaş yavaş öldüğümü hissediyorum ve sevdiğim kimse benim ölümüme şahit olsun istemiyorum...
İlk durağım Nevşehir... En yakın dostum bu şehirde üniversite okuyor. Şu sıralar okullar online olduğu için evi boşmuş. Bana kaçabileceğim en iyi yerin burası olduğunu söyledi. Bir müddet sonra kendisinin de gelebileceğini dile getirdi. Benim için bulunmaz Hint kumaşıydı anlayacağınız. Beni otobüse bindirene kadar yanımdan ayrılmadı. Aksi gibi tam da çocuğun doğum gününde gidiyorum. Bir ara bunu bir şekilde telafi etmem lazım. Valizlerim o kadar fazlaydı ki hepsini tek başıma taşıyabileceğimden emin değildim açıkçası. Sırt çantamı yanıma alıp (Güya akıllılık ederek) koltuğun altına koydum. Otobüs yola çıktıktan bir müddet sonra iki ön koltukta oturan kadın (Nasıl başardı inanın bilmiyorum) bir çığlık eşliğinde kolasını yere düşürdü. Ben kendi bilinmezliğimle boğuşurken bu detayla çok ilgilenmedim tabi ki. Meğerse ilgilenmem gerekiyormuş... Biraz uyuyup sakinlemek için koltukta kaşık pozisyonu alırken aniden gözüm yerdeki kola gölüne takıldı. "Bir dakika... Bu kola nehri... Çığlık atan kadın... Koltuğun altı... Çantam..." derken kendime geldim ve hemen koltuğun altındaki çantama baktım. Hayır... Düşündüğünüz gibi bir mucize olmadı. Çantam tamamen kola olmuştu maalesef. Bütün kitaplarım ve bozulacak elektronik eşyalarım içindeydi. "Umarım içine geçmemiştir" diye dualar ederek çantamı yan koltuğuma koydum. İçi o kadar doluydu ki otobüste açıp kontrol edemezdim. Ben de ıslak mendil ile dışını silip beni bekleyen rezaleti eve geçene kadar düşünememeye karar verdim...
Nihayet Nevşehir'e geldiğimde neredeyse akşam oluyordu. Bir otobüs bulup bir yığın valizle rezil rüsva kalacağım evin yakınlarına kadar geldim. Yine mükemmel bir detay daha karşıma çıktı. Kalacağım ev bir yokuşun en tepesindeydi ve benim yaklaşık 40-50 kiloluk bir ağırlıkla (Hem de oruçken) bu yokuşu aşıp eve ulaşmam gerekiyordu. "Al sana yeni bir hayat Viltis" dedim kendi kendime. Bütün yükümü alıp yavaş yavaş yokuşu çıkmaya başladım. Tam motive olup gözüme yokuşu kestirmiştim ki arkamdan biri "Nereye gidiyorsun?" diye seslendi. Bana olduğunu düşünmemiştim ilk başta ama adam yineleyince "Arkadaşımın evine taşınıyorum. Şu yokuşun hemen tepesinde" dedim. Adam "Benim arabama koy götüreyim, sen çıkaramazsın bu kadar eşyayı" dedi. "Olmaz gerek yok" desem de dinletemedim ve bütün eşyalarımı arabasına yükleyip eve kadar getirdik. Teşekkürler ettim. "Nevşehir bana "Hoşgeldin" diyor." İnsanlar kibar ve içten gözüküyor burada. Umarım öyledirler. Çünkü bir kaç güne kadar iş bulmam gerekiyor. Hazıra dağ dayanmaz sonuçta...
Eve girdiğimde yorulduğumu ve çok acıktığımı hissettim. Hastaydım, yorgundum, oruçtum ve migren krizim başlamak üzereydi. Evin suyunu, elektriğini falan arkadaşım yardımıyla açtıktan sonra dışarı çıkıp iftar yapmak için yemek yiyebileceğim bir yerler aramaya başladım. Çok şaşırtıcı bir şeyle karşılaştım. İftar zamanı geldiği için herkes dükkanlarını kapatıyordu. Mersin'de böyle bir şey görmediğim için çok ilgimi çekti. Sanırım burada çoğunlukla herkes oruç tutuyor. Nedense bu beni mutlu etti. Markete girip kendime bir sucuk ve bir ekmek aldım. Bugün iftarda sucuk ekmek var. Dönerken kuruyemişçiden biraz çiğ yerfıstığı aldım. Çok severim ve yeni hayatıma sevdiğim bir şeyle başlamak istedim. Benim bir şeyleri kutlama şeklim de böyle işte. tekrar eve döndüğümde acaba dolapta ne var diye bakmak istedim. Vee süprizzz... Çıkarken dolabın içindeki her şeyi içinde bırakıp dolabın fişini çekerek gitmişler. Mükemmel bir küf imparatorluğu... "İyi başladın Viltis. İyisin iyi..." Bu dolap temizleme işini yarına bırakıyorum. Bu evin ciddi bir elden geçirilmesi gerekiyor. Yemeğimi yapıp bir güzel ziyafet çektikten sonra ilaç, kahve, bitki çayı kombosuyla bütün musibetlerimden kurtulmaya çalıştım. Çantama bakmak aklıma geldi. Size küçük bir tavsiye vereyim. Kişisel eşyalarınızı alırken paraya kıyın. Çantam su geçirmez olduğu için içindeki her şey kupkuruydu. "Sonunda güzel bir şeyler oluyor." dedim kendi kendime. Çok yorulmuştum ve enerjim çok düşüktü. Daha fazla dayanamayıp uyumak istedim. Ama uyumam için odanın insanların uyuyabileceği bir sıcaklıkta olması gerekiyor öyle değil mi? Ve ben ne yaparsam yapayım evin petekleri ısınmadı. Aloo... Nevşehir'deyim ben. Hava 8 derece. En son pes ederek yorganın altına girdim ve ısınmaya çalıştım. "Yarın halledersin Viltis. Yarın her şeyi halledersin..." Hastayım, migren krizine girdim, yorgunum, üşüyorum, stresliyim ama uyuyamıyorum... Neden? Çünkü dışarıda bir ışık sürekli odanın içine yanıp sönüyor... Yanıp sönüyor... Yanıp... "Sakin ol Viltis. Bunu sen istedin. İşte sana mükemmel hayat. Mükemmel huzur. İyi olacaksın. Merak etme Viltis. İyi olacaksın..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendimle Baş Başayken - Nevşehir
RandomHer şeyini geride bırakıp kendini bir bilinmezliğe doğru sürükleyen Viltis, yıllardır sahip olamadığı huzuru ve mutluluğu bulmak için bir yolculuğa çıkar. Geçmişi ile ilgili her şeyi geride bırakan Viltis, duygusuz ve saf mantık dolu bir hayat yaşam...