1. GÜN - KÜF İMPARATORLUĞU

26 0 0
                                    

       Dün garip bir geceydi. Işığın yanıp sönmesi gerçekten beni delirtti. Ama iyi tarafından bakalım. Kabus görmedim. Gece 4 civarlarında uyandım. Migrenim neredeyse geçmişti ama üşüyordum. Bu tür şeyleri dert eden biri değilim. "Üşüyorsam üşüyorum. Sanki dünyanın sonu mu Viltis?" deyip tekrardan yatağıma yatıp uyumaya çalıştım. Saat 5 gibi tekrar uyandım ve ezan okunmadan önce annemin hastayım diye bana verdiği antibiyotikten bir tane içerek niyet ettim. Tekrardan uyumaya çalışsam da uyuyamadım. Ben de kalkıp temizlik yapmaya koyuldum. Evet sabah 5'te...

       İlk önce evinde kalmama izin veren dostum Müzik (Gerçek adını kullanmamak için en sevdiği şeyi sordum o da bana "Müzik" dedi) biraz dağınık bir adam olduğu için evi daha yaşanılabilir bir hale getirmem gerekiyordu. İşe onun kaldığı odayı toparlamakla başladım. Fakat elektrikli süpürgeyi çalıştırdığımda felaket ötesi bir ses çıkarınca, sabahın 6'sında Nevşehir'li insanlardan envai çeşit küfür yememek için saatin biraz daha geçmesini bekledim. Yanımda Mersin'den getirdiğim ve işime yarayacağını düşündüğüm (İnsanlarla dialog kurmak için hediye maksatıyla) karikatür dergilerinden birini alıp yatağa uzandım. Okurken üzerime bir yorgunluk çöktü ve pes edip tekrar uykuya daldım...

       Uyandığımda neredeyse öğlen olmuştu. Benim için büyük bir zaman kaybı. Ama kendimi dinlenmiş ve dinç hissediyordum. Vakit kaybetmeden temizliğe başlamam gerekiyordu. Odayı muazzam bir şekilde (Sadece süpürüp etrafı toparladım o kadar) temizledikten sonra sıra dün iki azılı hasım ilan edildiğimiz ben ve Küf İmparatorluğu'na geldi. Dolaba bir şeyler koymak için bugün bütün dolabı temizlemem gerekiyordu. Aksi halde soğuk kalması gereken hiçbir şey barındıramazdım. O yüzden plan belli, ben hazırdım... Aslında değildim... Dolabı temizlemek neredeyse bütün günümü aldı. 3 poşet çöp çıkardım. Pardon "Küf" çıkardım. Çöpü atmak için konteynırın kapağını açarken bir anda arkamda bir teyze belirdi ve "Dur sana yardım edeyim. Ben tutayım sen çöpleri at" dedi. Nevşehir beni şaşırtmaya devam ediyor. Kimseden güler yüzümü esirgemiyorum. Elimden gelen en nazik şekilde onlarla konuşuyor, teşekkür etmeyi de ihmal etmiyorum. Buranın insanlarını sevmeye başladım sanırım. "Her zamanki gibi yine aceleci davranıyorsun Viltis. Daha ilk günün. Biraz sabır..." 

       Her gün bir şarkı takılır ağzıma ve bütün gün o şarkıyı söylerim. Bugünün şanslı parçası Emircan İğrek-Devriliyorsam oldu. bütün gün bu şarkı eşliğinde temizlik yaptım. Saat akşam 5 olmuştu ve ben hala Küf İmparatorluğu ile savaş halindeydim. Nihayet savaşı kazandım. Hala biraz küf kokusu var tabi ki... Annemle sohbet ettiğimde "Bir bardak süt kaynat. İçine karbonat at ve sıcak bir şekilde dolabın içine koy. Başka türlü küf kokusundan kurtulamazsın." dedi. Yakın zamanda bunu deneyimlemem lazım. Zamanım daralıyor ve yapmam gereken çok fazla iş var...

       Kendime doğru düzgün zaman ayıramamıştım bile. O nedenle ilk önce Almanca çalışmaya başladım. Olur da hiçbir şey olamazsam yurtdışına kaçarım diye. Hepinizin B planının bu olduğunu biliyorum. Her gün bir Almanca kelimeyi buraya yazacağım. Belki siz de bu sayede biraz Almanca öğrenmiş olursunuz. Bugün kolay bir kelimeden başlayalım "Ich" kelimesi "Ben" demek mesela. Ayrı yeten Nevşehir'in kendine has şivesini de öğrenmeye kararlıyım. Burada ne kadar kalacağımı bilmiyorum. O yüzden öğrenebildiğim kadar şey öğrenmem gerekiyor. Yıllar önce kaybettiğim öğrenme aşkını tekrardan içimde hissediyorum. Bugün Nevşehir'li insanlara biraz kulak kabarttım ve "La" kelimesi ile "Gardaş" kelimesini çok kullandıklarını gördüm. Biraz egzersiz yaptım ve sabah başlayıp uyuyakaldığım için bırakmak zorunda kaldığım karikatür dergisini bitirdim...

       İftar vakti iyice yaklaşıyordu. Bir şeyler almak ve biraz temiz hava solumak için dışarı çıktım. Evin yakınlarında bir kırtasiye gördüm. içeri girip okumak için roman satıp satmadıklarını öğrendim. Biraz sohbetten sonra girmemin asıl amacına ulaştım. Okuduğum kitapları ona getirirsem elindeki diğer kitaplarla takas edebileceğimi söyledi. Mersin'de böyle yaptığım (Aslında hiç yapma fırsatım olmamıştı) bir satıcı olduğunu ve çok yararını gördüğümüzü söyledim. Yanımda bulunan kitapları okuduktan sonra ona getirebileceğimi ve kitaplara temiz baktığımı da ekledim. Eğer sohbetimiz düşündüğüm gibi ilerlerse hiç para harcamadan sadece takas ile sınırsız kitabım olabilir. Ve hatta daha da samimi olursak belki bana iş bulmamda da yardımcı olabilir. "İşte ben buna doğru hamle derim Viltis..." 

       Eve dönüp güzel bir iftar yaptım. Makarna ile tabi ki... Makarnanın suyunu değerlendirip değerlendiremeyeceğimi merak ettim ve araştırmaya koyuldum. Meğer çok faydalı bir şeymiş. Buz kalıplarına doldurup buzluğa atıyormuşsun ve çorbalara falan ekliyormuşsun. Ayrıca (Eğer ki içine tuz atmadıysanız) soğuduktan sonra bitkilerin dibine de dökebiliyormuşsunuz. "İşte şimdi kendi özüne dönüyorsun Viltis... Yeni şeyler öğrenmek gibisi yok..."

       Danslar ve şarkılar eşliğinde iftar yaptıktan sonra biraz dinlenmek, biraz da kafa dağıtmak için bir bölüm "The Night Agent" izledim. Sonra arkadaşım Müzik'in çamaşırlarını makinaya attım. Daha sonra başka bir arkadaşımın ben giderken hediye ettiği Sait Faik Abasıyanık'ın "Son Kuşlar" kitabını okumaya başladım. Amacım bir an önce kitabı bitirip takas işini gerçekleştirmek. Hadi bir de her gün okuduğum kitaptan alıntılar paylaşayım sizinle. Dolu dolu bir sayfa olsun... Okuduğum öyküde şöyle bir bölüm dikkatimi çekti...

      "Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Ama sizin için kötü olacak..."

Kendimle Baş Başayken - NevşehirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin